1847 Kuzey Amerika tifüs salgını | |
---|---|
Hastalık | Tifüs |
Virüs cinsi | Rickettsia |
Yer | Kuzey Amerika |
İlk vaka | Syria gemisi |
Varış tarihi | 1847 |
Kaynak ülke(ler) | İrlanda |
İstatistikler |
1847'deki tifüs salgını, Büyük Kıtlık sırasında hastalık taşıyan gemilerdeki kalabalık İrlanda göçmenleri arasında başlayan salgındır.
Kanada'da 1847'den 1848'e kadar 20.000'den fazla insan öldü. Birçok hasta ise Grosse Adası, Montreal, Kingston, Toronto ve Saint John'daki ateş kulübelerinde (karantina kulübeleri) karantinaya alındı.[1]
Quebec'de Saint Lawrence Körfezi'nde yer alan Grosse Adasında 1832'de kolera salgınını kontrol altına almak için kurulan bir karantina istasyonu vardı. Ayrıca 1832'den 1848'e kadar binlerce İrlandalı göçmene ev sahipliği yapmıştı.
17 Mayıs 1847'de Syria adlı ilk gemi 430 ateşli vakayla geldi. Bunu birkaç gün sonra sekiz gemi daha izledi. Dr Douglas, "hastaları yatıracak tek bir yatağı olmadığını" yazarak şöyle belirtmişti; "Her geminin şimdi olduğu gibi ateşli bir şekilde gelmesi ihtimalini hiç düşünmedim". Bir hafta sonra, Grosse Adası'na on yedi gemi daha gelmişti. O zamana kadar 695 kişi hastaneye yatırılmıştı. İki gün sonra gemi sayısı otuza ulaşmıştı ve 10.000 göçmen muayene edilmeyi bekliyordu. 29 Mayıs'a kadar toplam 36 gemi gelmişti. Mayıs ayının sonunda kırk gemi St. Lawrence Nehri boyunca iki mil (3 km) boyunca sıraya girmişti. Dr Douglas'a göre her hasta ateş ve dizanteriden muzdaripti. 1100 hasta barakalarda ve çadırlarda barındırılıyor ya da kilisede bakım veriliyordu.[2]
Grosse Adası'nın baş sağlık görevlisi Dr. George Douglas, 1847 yazının ortasında yürürlükte olan karantina kurallarının uygulanmasının "fiziksel olarak imkansız" olduğunu ve göçmenlerin gemilerinde kalmalarının zorunlu olduğunu kaydetti. Douglas, gemileri temizleyip havalandırmanın, enfekte yolcular arasında bulaşmanın yayılmasını durdurmak için yeterli olacağına inanıyordu.[2]
Binlerce göçmenin gelmesiyle ada hızla kalabalıklaştı. İnsanları barındırmak için çadırlar kuruldu, ancak birçok yeni gelen yerde yatmak durumunda kaldı. Robert Whyte, 'yüzlerce kişinin kelimenin tam anlamıyla sahile atıldığını, ellerinden geldiğince kuru kalabilmek için çamur ve taşların arasında yer arandığını' notlarına almıştır.[3] Montreal'in Anglikan Piskoposu Bishop Mountain, kilisenin karşısında su için çığlık atan insanları gördüğünü belirtmiştir. İnsanların çadırların içinde yerde yattığını belirtmiştir. Gördüğü bir çocuk haşaratla kaplıydı, bir başkası toplulukla yürürken bir an oturdu ve öldü.[2] Birçok çocuk yetim kaldı.
Grosse Adası'nda yer olmaması nedeniyle, Dr. Douglas, karantina yoluyla hastalar çıkarıldıktan sonra sağlıklı yolcuların on beş gün gemide kalmalarını istedi. Gemilerde enfeksiyon hızla yayıldı. Agnes adlı gemi, 427 yolcusundan 150'si kurtularak Grosse Adası'na ulaştı.
1847 Famine Ship Diary: The Journey of a coffin ship adlı romanın yazarı Robert White,[3] Grosse Adası'na vardıklarında Ajax gemisindeki İrlandalı göçmen yolcuların en güzel giysilerini giydiklerini ve gemiyi temizlemek için mürettebata nasıl yardımcı olduklarını anlatmaktadır. Amaçları ise bu uzun yolculuklarından sonra hastaneye ya da Quebec'e gönderilmeyi ummalarıydı. Aslında, doktor onları çok kısa bir süre boyunca muayene etti ve tekrar geri dönmedi. Yaz ortasına gelindiğinde, Grosse Adası'nda 2500 hasta karantinaya alındı ve bekleyen gemiler uzun bir sıra oluşturdu. Temmuz ayının sonunda, Dr. Douglas karantina kurallarını terk etti çünkü bunların uygulanması 'imkansızdı'. Doktorlar artık şüphelileri uzaktan takip ediyor ve ateşli görünenlerin dillerine bakıyorlardır. Bu durumda, gizli ateşi olan birçok kişinin sağlıklı olarak geçmesine izin verildi. Ama bu kişiler Grosse Adası'ndan ayrıldıktan sonra hastalıklarına yenik düştüler.[2]
29 Temmuz 1847'de Whyte, yardım edilebilecek olan ama 'veba şüpheli hastaları ilaçsız, tıbbi girişimden, beslenmeden veya bir damla saf sudan yoksun bırakan kişilerin diğer yolcular olduğunu notlarına yazdı. Ancak, diğer İrlanda göçmen gemilerindeki koşullar hala daha kötüydü. Ajax'ı ziyaret eden iki Kanadalı rahip, diğer gemilerin ambarlarını "ayak bileklerine kadar pislik içinde yüründüğünü" anlattılar. Sığır sürüsü veya ceset yığını gibi bir araya toplanmış sefil göçmenler, uzun süre gömülmeden açıkta kalmaktaydılar. Whyte bunu Grosse Adası'na gelen Alman göçmenlerin durumuyla karşılaştırdı. Bunların hepsi hastalıksızdı, "rahat ve düzgün giyinmiş, temiz ve mutlu"ydu. Times da ayrıca 'sağlıklı, sağlam ve neşeli' Almanlar hakkında yorum yaptı.[3]
Karantina kulübeleri pis ve kalabalıktı. Hastalar üst ranzadaki pisliklerin alt ranzaya düşmesine yol açan çift katlı ranzalarda yatıyordu. Senato Komitesi'nin raporuna göre, yaş veya cinsiyete bakılmaksızın iki veya üç hasta bir yatakta yatırılıyordu. Ekmek yoktu. Günde üç kez çay yanında yulaf lapası veya et suyundan oluşan yemekler veriliyordu.[4] İçme suyu arabalarla getirildiği için ateşi olan hastalara hiçbir zaman yetmiyordu. Bir Katolik rahip olan Peder Moylan, 18 saattir su servisi yapılmamış bir çadırda sadece sakatlara su verebildiğini yazmıştı.[5] Hangarlar başlangıçta ateşli hastaları barındırmak için tasarlanmamıştı ve havalandırması yoktu. Yeni hangarlar, ahırlardan bağımsız şekilde inşa edildi. Senato Komitesi, personel ve yer yetersizliğinden dolayı yaralıların günlerce kendi dışkılarında yattığını ve gece ölenleri alıp götürmek için yeterli personel bulunmadığını belirtti.[4] Hastanelerin kendilerinde çok az ekipman vardı ve yatak için zeminden ayıran ahşap döşeme her yerde mevcut değildi, yani yataklar direk yere yayılmış ve sırılsıklam olmuştu.
Kalacak yer sıkıntısının yanı sıra, hastalara bakacak ciddi bir sağlık personeli eksikliği vardı. Dr. Douglas, yüksek ücret vaadiyle sağlıklı kadın yolcular arasından hemşireler oluşturmaya çalıştı. Ancak hastalık korkusu ile hiçbiri kabul etmedi. Hemşirelerin hastaların yanında uyumaları ve yemeklerini paylaşmaları bekleniyordu; mahremiyetleri yoktu, çoğu zaman hastalığı kaparlardı ve hastalandıklarında destek görmezlerdi. Yerel hapishaneden mahkûmlar, hemşirelik görevi yapmak için serbest bırakıldılar. Ancak bunların da birçoğu ölülerden ve ölmekte olanlardan eşyalarını çaldı.[4] Görev alan tüm sağlık görevlileri bir aşamada hastalandı ve dört doktor tifüsten öldü. 1842 tarihli Yolcu Yasası uyarınca, gemilerin doktor taşıma zorunluluğu yoktu ve yolcular arasında da sadece 2 doktor vardı. Bunlardan biri, İrlanda'daki ateşli hastanelerde çalışma deneyimi olan Dublin'den Dr. Benson'dı. 21 Mayıs'ta adaya geldi, hastalara yardım etmek için gönüllü oldu. Ama kendisi de tifüse yakalandı ve altı gün içinde öldü.
Kırktan fazla İrlandalı ve Fransız Kanadalı rahip ve Anglikan din adamı Grosse Adası'nda görev yapıyordu ve birçoğu hastalandı. Baş Papaz Piskopos Power, Eylül ayında ölmekte olan bir kadın için son ayini yaptı ve öldü.[6]
Denizde ölenlerin tam sayısı bilinmiyor. Ancak Whyte bunu 5293 olarak tahmin etmektedir. Denizde seyir sırasında cesetler denize atıldı, ancak gemiler Grosse Adası'na ulaştıktan sonra karada bir cenaze töreni mümkün olana kadar gemi ambarında tutuldular. Ölüler, kancalarla ambarlardan dışarı sürüklendi ve kıyıya yığıldılar.[7] Bazıları bezlerle o kadar sıkı sarılmıştı ki ölümün katı, keskin hatları kolayca izlenebiliyordu.[3]
Tifüs ve diğer hastalıklardan kurtulan yolcular sonraki seyahatte de iyice bitkin düştüler. ABD Senatosu Göçmen Gemilerinde Hastalık ve Ölüm Oranı Komitesi, yeni karaya çıkarılan göçmenleri 'kadavra gibi' ve 'zayıf' olarak nitelendirdi. Çoğu kişi komisyoncular tarafından gemide kendilerine yiyecek sağlanacağına inandırılarak yanlış yönlendirilmişti.[2]
Montreal'de, 1847 ve 1848'de , Windmill Point olarak bilinen bir karantina bölgesindeki karantine kulübelerinde 3.500 ila 6.000 İrlandalı göçmen tifüs veya "gemi ateşinden" öldü. Göçmenler, Quebec, Grosse Adası'ndaki karantinadan transfer edilmişti. Uygun hazırlıkların olmaması nedeniyle, tifüs kısa sürede Montreal'de salgın denebilecek oranlara ulaştı. 150 fit (46 m) boyunda, 40 ila 50 fit (15 m) genişliğinde üç karantine kulübesi inşa edildi. Binlerce hasta göçmen daha geldikçe daha fazla barakanın inşa edilmesi gerekliliği ortaya çıktı.[8]
Askerlerin bölgeyi kordon altına almasıyla hastaların kaçmaması için inşa edilen barakaların sayısı 22'ye çıkacaktı. Gri Rahibeler kadın ve çocukları gemilerden ambulanslara taşıyarak hastalara bakıyorlardı. Montrealli gazeteci ve tarihçi Edgar Andrew Collard'a göre, yardıma giden 40 rahibeden otuzu hastalandı, yedisi öldü. Diğer rahibeler görevi devraldı ancak hayatta kalan Gri Rahibeler iyileştikten sonra çalışmaya geri döndüler. Rahipler de yardım etti, birçoğu ölenlerin son itiraflarını duyduktan sonra hastalandı. Bir çete hastalığı nehre bulaştırmakla tehdit ettiğinde, Montreal belediye başkanı John Easton Mills isyanı bastırdı ve hastalara su vererek ve yatak takımlarını değiştirerek bakım sağladı. Bir yıldan az bir süre görevde kalabildi ve Kasım ayında öldü. Montreal Roma Katolik Piskoposu, Fransız Québécois'i Katolik kardeşlerine yardım etmeye çağırdı. Birçoğu, çocukları evlat edinmek için kırsal kesimden Montreal'e gitti, bazen toprak devirleri yapıldı.[8][9]
Sonraki yıllarda St. Lawrence Nehri boyunca Victoria Köprüsü'nü inşa eden işçiler, Windmill Point'te salgın kurbanlarının olduğu bir toplu mezar keşfetti. Birçoğu İrlanda kökenli olan kişiler keşiften rahatsız oldular ve mezarın unutulmamasını sağlamak için The Black Rock olarak bilinen bir anıt yaptılar.[10][11]
1 Aralık 1859'da dikilen taşın üzerindeki yazıt şöyledir:
MS 1847-48 Gemi Ateşinden Ölen 6000 Göçmenin İzlerini Saygısızlıktan Korumak İçin...
Bu Anıt, Messrs'ın İşçileri tarafından dikilmiştir. Victoria Köprüsü AD İnşaatında Çalışan Peto, Brassey ve Betts
1859" [10]
Toronto'da, 1847 yazında, King ve John Caddesi'nin kuzeybatı köşesinde Toronto Sağlık Kurulu tarafından inşa edilen karantina kulübelerinde 863 İrlandalı göçmen tifüsten öldü. 22 metre uzunluğunda ve 7.5 metre genişliğinde en az 12 kulübe vardı.[12][13] Salgın ayrıca Büyük Kıtlıktan kaçan İrlandalı göçmenlere bakım ve hizmet sağlayan, Toronto'nun ilk Piskoposu Michael Power da hastalığa yakalanarak öldü.
Saint John'un ana limanının hemen dışındaki New Brunswick'teki Partridge Adası, 1785'e kadar bir haşere evi ve karantina istasyonu sahası olarak seçildi. 1847'de, İrlandalı göçmenlerin büyük bir akını ile tifüs salgını hızla yayıldı. 1847 tifüs mevsiminde New Brunswick'te 2115 kişi öldü, Partridge Adası'nda ve Saint John'da 1196 kişi öldü.[14]
Tifüs salgını, 3.000'den fazla İrlandalı göçmenin gelişiyle Bytown'u vurdu. Ateş ilk olarak Haziran 1847'de ortaya çıktı ve hastalara başlangıçta Gri Rahibeler tarafından bakıldı. Ancak hasta sayısı arttıkça, karantina kulübeleri yapılmak zorunda kaldı. Karantinada yaklaşık 200 kişi öldü.[8] Rideau Kanalı, salgının daha fazla yayılmasını önlemek için kapatıldı.
Ontario, Kingston'dan geçerken kalanlar derme çatma "göçmen barakalarında" kalmaya başladılar. Yerel dini ve hayır kurumlarının çabalarına rağmen, özellikle de St. Joseph Dini Hastane Hastalarının Rahibeleri ve Kadın Hayırseverler Derneği'nin çabalarına rağmen, yaklaşık 1.400 göçmen öldü. Bugünkü Kingston Genel Hastanesi'nin yanına gömüldüler ve kalıntıları 1966'da St. Mary Mezarlığı'na yeniden defnedildi.[15]
İrlandalı göçmenlerin New York'a akını 1847'de bir tifüs salgınını getirdi. Vakaların %80'inin Atlantik geçişi sırasında kapıldığı ve vakaların %20'sinin şehirdeki ikincil yayılmadan kaynaklandığı bildirildi. New York Hastanesi'nde yedi haftalık bir süre içinde 147 vaka tedavi edildi. Ölüm oranı %11 idi.[16]