Hümanist sosyoloji, ilk olarak Florian Znaniecki'nin ortaya koyduğu bir sosyoloji alanıdır. Bu alan insan değerlerini ele alarak, değer sistemi hakkında görüşler bildirmeye çalışmaktadır.[1] Ayrıca Hümanist sosyoloji, belirli zamanlarda antipozitivizm gibi alanlar ile de iç içe çalışmaktadır.
Hümanist sosyoloji, antipozitivizm metodundan etkilenen bir sosyoloji dalıdır. William Isaac Thomas'ın ile birlikte çalışarak "Avrupa ve Amerika'daki Polonyalı Köylü" kitabını kaleme aldılar.[2] Znaniecki idealizm ve natüralizmi benimsemeyerek, hümanist katsayı isminde yeni bir araştırma alanı önermekteydi.[3] 2. Dünya Savaşı'nın ortaya çıkması ile birlikte Thomas ile Chicago Üniversitesi'nde çalışmaya başladı.[4] Ancak belirli bir süre sonra gerçekleşen siyasi sorunlar nedeni ile Thomas ile yollarını ayırarak
Ancak belirli bir süre sonra gerçekleşen siyasi sorunlar nedeni ile Thomas ile yollarını ayırarak, "Yeni Toplumda Sendikalar[5]" adlı araştırmasını ortaya koyan Harold Laski ile çalışmaya başladı.[6]
Znaniecki, 2. Dünya Savaşının gerçekleşmesi ve SSCB'nin Polonya'ya olan baskıları nedeni ile Polonya'ya dönemedi.[7] 1958 yılında ölümüne kadar geçen sürede Illinois Üniversitesi'nde profesör olarak kariyerine devam etti.[8]
Analitik tümevarım, araştırmaların sonuçlarını, teorilerini ve kavramlarını kökten değiştirdiği bir tümevarımsal sosyal araştırmadır. Analitik tümevarımın geçmişi Aristoteles'e kadar uzanmaktadır. Analitik tümevarım, bir olayın nesnelerden, insanlardan bağımsız olarak gerçekleşemeyeceğini savunmaktadır. Bu nedenle Znaniecki'nin de analitik tümevarımı ele alması; tümevarım sorununa karşı evrensel, kesin sonuçlar getireceğine inandığından kaynaklanmaktadır.[9]
Sosyolojik düşünce okulları arasında, yapısalcılık ve işlevselcilik arasında süre gelen bir tartışma bulunmaktadır. Bu tartışmanın geldiği nokta ise Avrupa felsefesinin getirdiği etkilerden kaynaklanmaktadır. Tartışmanın ortaya çıkışı, nesnelerin önceliği ile alakalıdır. Tartışmadaki soru ise "Araştırmacı nesneleri sistemle ilişki kurarak mı değerlendirmeli yoksa nesnenin işlevini mi ilk ele almalıdır?[10]
Znaniecki'nin modeli, Max Weber ve Émile Durkheim gibi tanınmış sosyologlardan bağımsız olarak ortaya çıkmıştır. Bu modele göre yapısalcılar verileri, zıt görüşlerine ve aralarındaki ilişkiye göre yorumlamaktadır.[11]
İşlevselciler, sosyal dünyanın nesnel bir anlayışını ararlar. Sosyal bilimlere daha pozitivist bir bakış açısına sahiptirler, anket ve görüşme gibi tekniklerle nesnel sonuçların elde edilebileceğine inanırlar. Sonuçlarının değerden bağımsız olduğuna inanarak entelektüelin doğasında var olan önyargıyı küçümserler. İşlevselcilik , Max Weber ve Émile Durkheim'ın çalışmalarından doğdu. İşlevselcilik 1930'dan 1960'a kadar ABD'de popülerdi. Hümanist sosyoloji, işlevselciliğin gerilemesinde rol oynadı. Bu, insan deneyiminin öznel doğasına odaklanan sonraki modellerin yükselişinde, örneğin anlambilimin öznel temelini vurgulayan post-modern düşüncenin daha sonraki popülaritesinde görülebilir. Hümanist sosyoloji, araştırma uygulamalarında düşünce özgürlüğü ihtiyacını teşvik etmede kendisini işlevselcilikten de ayırır. İşlevselciler, realist veya yapısal analiz fikrini reddederler, bunun yerine sosyal sistemin dışında dış doğrulama ile daha gözlemlenebilir bir açıklama ararlar.
Yapısal işlevselcilik, önemli bir sosyolojik bakış açısı olarak kabul edilir. Açıklayıcı bir teori olarak yapısal işlevselcilik, günümüzde önemini yitirmiş konumdadır. Bununla birlikte, sosyal bilimlerde önemli bir teorik perspektiftir. Bu işlevsellik sosyal kurallar, değerler ve kurumlar ile birbirine bağlıdır. Yapının her bileşeninin belirli bir rolü vardır ve toplumun dengeli ve istikrarlı işleyişine katkıda bulunur. Ayrıca, sosyal yapı toplumun değişen ihtiyaçlarına uyum sağlar, yapının herhangi bir parçası işlevsiz davranırsa, toplum bir bütün olarak çökebilir.[12]
Sembolik etkileşimcilik, Thomas ve Znaniecki'nin çalışmalarıyla birlikte ortaya çıktığı kabul edilir. Sembolik etkileşim, bireylerin oluşturduğu etkileşim neticesi ile toplum oluşur düşüncesini savunur. Bireylerin ve toplumun günlük faaliyetlerine odaklanarak, sosyal bilimde domino etkisi yarattı. Hümanist sosyolojiden etkilenen sembolik etkileşimcilik, etnometodolojinin gelişmesine neden oldu. Ve daha sonra post-modernizimin ortaya çıkmasını sağladı.