Kütahya-Eskişehir Muharebeleri | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi | |||||||||
Yunan 3. Kolordusu'nun Eskişehir'e girişi (1921) | |||||||||
| |||||||||
Taraflar | |||||||||
Ankara Hükûmeti | Yunan Krallığı | ||||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||||
İsmet Paşa |
LockMan BerberBerk | ||||||||
Güçler | |||||||||
Yunan kaynakları: 95.750 (9 tümen)[1] Türk kaynakları:[2][3] 6.040 subay, 116.091 asker, (15 piyade tümeni, 4 süvari tümeni, 1 süvari tugayı) 711 ağır ve hafif makineli tüfek 4 uçak 162 top |
Yunan kaynakları: 110.000[4] Türk kaynakları:[5] 106.000 asker (11 tümen, 1 süvari tugayı) 908 ağır ve hafif Makineli tüfek 318 top | ||||||||
Kayıplar | |||||||||
1643 ölü 4981 yaralı 374 esir 18 top, 47 ağır ve 34 hafif makinelı tüfek kaybedildi 48.000 kişi geri çekildi.[6] |
1491 ölü 6472 yaralı 110 kayıp[7] |
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, 10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 tarihleri arasında Yunanistan ile Ankara Hükûmeti ordusu arasında gerçekleşen muharebelerdir. Muharebeleri kaybeden Ankara Hükûmeti kuvvetleri Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.
Yunan kuvvetleri, Aslıhanlar ve Dumlupınar Muharebeleri ile Kütahya-Eskişehir Muharebeleri arasındaki üç aylık zaman içinde, Anadolu'daki kuvvetlerini 11 tümen ve 1 süvari tugayına çıkartarak daha da güçlenmiş bir durumda 10 Temmuz 1921'de Bursa-Eskişehir; Bursa-Tavşanlı-Kütahya; Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde üç ayrı koldan taarruza geçtiler.
1, 3, 4 ve 12. Gruplar ile bir Mürettep Kolordu olmak üzere; 15 piyade tümeni, 4 süvari tümeni ve 1 süvari tugayından oluşan Türk Kuvvetleri ise İnönü-Kütahya-Döğer mevzilerinde savunma için tertiplenmişlerdi.
Türk Ordusu'nun imha edilmesini ve Afyon, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan Yunanlar; İnönü ve Kütahya tahkim edilmiş mevzilerine çatmak yerine, zayıf kuvvetlerle tutulmuş olan Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere harekâta başladılar.
I. ve II. İnönü Muharebelerinin aksine, Bursa bölgesi'nde hareketsiz görünen Yunan Ordusu, Afyon cephesinde başlangıçta 12., müteakiben de 2. Türk Kolorduları bölgesine taarruza geçti. 13 Temmuz 1921'de Afyon'u işgal eden ve 12. Kolordu'ya büyük zayiat verdirerek Afyon doğusuna çekilmeye zorlayan Yunanlar, müteakiben taarruzlarını Altıntaş-Seyitgazi istikametinde yoğunlaştırdılar. 15 Temmuz 1921'de 4. Tümen komutanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey Yumruçal'da öldü.
Yunan birlikleri 17 Temmuz'da İsmet Paşa komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerini, Mehmet Nazım Bey'in öldüğü Yumruçal-Nasuhçal civarında cepheyi yarıp Kütahya'yı ele geçirdi. Aynı gün Fevzi Paşa ile birlikte cepheye gelerek Garp Cephesindeki TBMM kuvvetlerinin kuşatma tehdidi altına girdiğini gören Mustafa Kemal Paşa Türk ordusunun çekilmesini emretmek zorunda kaldı: Batı Cephesi birlikleri önce süratle Eskişehir-Seyitgazi hattına, daha sonra da Sakarya Nehri doğusuna ricat edecekti. Bu ricat, Türk Ordusu'nun elde kalmasını sağlayarak kuşatılarak yok edilmesini engelledi.
Komutayı ise, o zamana kadar Garp Cephesinin başında olan İsmet Paşa yerine bizzat Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa ele aldı. Askerliğin gereği bunu gerektiriyordu ve sür'atle yerine getirilmeliydi. 19 Temmuz günü Eskişehir de düşünce, Fahrettin Bey komutasındaki 5. Süvari Grubu ve 1. Gruba bağlı Türk birlikleri Sakarya Nehrinin doğusuna çekildi. TBMM, 3 Ağustos 1921'de İsmet Paşa'yı Genelkurmay Başkanlığı görevinden azlederek, aynı zamanda Başbakan ve Millî Savunma Bakanı da olan Fevzi Paşa'yı bu vazifeyle de görevlendirdi. Aynı zamanda Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa'yı Türk Ordusu Başkomutanlığı'na atadı.
Atatürk, Nutuk’ta[8] orduların Sakarya’nın doğusuna çekilmesini zorunlu kılan nedenleri iki başlık altında ifade eder. İlk neden, iki ordu arasındaki “kuvvet, vesait ve şerait nispetsizliği" olarak görülür. Buna göre insan, tüfek, makineli tüfek ve top sayısı itibarıyla Yunan ordusu Türk ordusuna göre daha üstündü. Sakarya’nın doğusuna çekilmek suretiyle Yunan ordusu “hareket üslerinden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları tesisine mecbur olacak”tır. Böylece Türk ordusu toplu halde daha elverişli koşullar altında savaşmak imkanı bulacaktı. Bu geri çekilmenin en büyük maddi etkisi Eskişehir gibi önemli bir mevkiyi düşmana terk etmek, en büyük manevi etkisi ise bundan dolayı oluşan moral bozukluğudur.
Geri çekilme üzerine "ordu nereye gidiyor" söylemleri belirdi ve Mustafa Kemal'in ordunun başına geçmesi gerektiği düşüncesi Meclise hakim oldu. Bir grubun düşüncesi ordunun zaten yenilmiş olduğu ve Mustafa Kemal'in olası yenilgilerle yıldızının söneceğine dair inançtı. Diğer bir grup ise durumun vahameti karşısından gerçekten zaferin tek çıkış noktasının Mustafa Kemal'in başkumandanlığı olduğunu öne sürüyordu. Bu tartışmalar içinde 4 Ağustos 1921 tarihli gizli oturumda Mustafa Kemal bir takrir (önerge) sunmuş ve görevi bir şartla kabul etmiştir: Bu şart "Türkiye Büyük Millet Meclisinin haiz olduğu salâhiyeti, filen istimal etmek"tir. Tartışma yaratan iki husus vardı: 1. Başkumandanlık payesi yerine başkumandan vekili payesi verilmesi, 2. Meclisin yetkilerinin devredilmemesi. 5 Ağustos tarihine sarkan tartışmalar sonucunda Meclis 13 red oyuna karşı 169 kabul oyu ile başkumandanlık görevini Mustafa Kemal Paşa'ya tevcih etmiştir: "Başkumandan; ordunun maddî ve manevî kuvvetini azamî surette tezyid ve sevku idaresini bir kat daha tarsin hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna müteallik salâhiyetini Meclis namına filen istimale mezundur." Böylece Mustafa Kemal'in her emri kanun niteliğine bürünmüştür. Başkumandan olarak ilk görev değişikliği, Fevzi Paşa'nın yalnız Genelkurmay işleriyle ilgilenmesini sağlamak için Millî Savunma Bakanlığı görevine Dahiliye Vekili Refet Paşa'yı getirmek ve Fevzi Paşa'yı da Genelkurmay Başkanı yapmak olmuştur. Fevzi Paşa daha önceden hem Millî Savunma Bakanı hem de Genelkurmay Başkanlığı görevini üstlenmekteydi.[9]
TBMM tarafından Başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Paşa, ordu ile ilgili tüm yetkileri meclis oylaması sonucu kendi üzerine aldı ve "Tekalif-i Milliye" emirlerini çıkarttı. Arkasından da tarihte o ana kadar benzeri görülmemiş bir savaş biçimi olan, Türk milletinin "Topyekün Savaş"ını başlattı.
Kütahya-Eskişehir muharebelerinde iki önemli durum dikkati çekmektedir. Birincisi; Yunan Bursa grubunun geç harekâta başlaması sebebiyle Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'nın birliklerin kullanılmasında tereddüte düşmesi neticesi ortaya çıkan ağır yenilgidir. İkincisi ise; birliklerin yaya olmaları sebebiyle iç hat manevrasının sağladığı avantajlardan istifade edilememesidir.[kaynak belirtilmeli]