Lera Boroditsky | |
---|---|
Doğum | Mariupol, Ukrayna |
Eğitim | Northwestern Üniversitesi (Lisans, 1996), Stanford Üniversitesi (Doktora, 2001) |
Kariyeri | |
Doktora danışmanı | Gordon H. Bower |
Lera Boroditsky (d. 1976[1]), dil ve biliş alanlarında çalışan bir profesör ve bilişsel bilimcidir. Şu anda dilsel görelilik teorisinin en önemli katkıcılarından biridir.[2] Kendisi Searle Scholar, McDonnell Scholar ve Ulusal Bilim Vakfı Kariyer Ödülüne layık görülmüş, Amerikan Psikoloji Derneği seçkin bilim insanıdır.[3] UCSD'de Bilişsel Bilimler profesörüdür. Daha önce MIT ve Stanford'da çalışmıştır.
Boroditsky, Beyaz Rusya'da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.[4] 12 yaşındayken ailesi Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti ve orada dördüncü dili olarak İngilizceyi öğrendi.[1][4] Gençliğinde, dil farklılıklarının bir argümanı ne ölçüde şekillendirebileceğini ve insanlar arasındaki farklılıkları ne ölçüde arttırabileceğini düşünmeye başladı.[1] 1996 yılında Northwestern Üniversitesinde bilişsel bilimler dalında lisans derecesini aldı. Stanford Üniversitesinde yüksek lisansa gitti. Burada bilişsel psikolojide 2001 yılında doktora derecesini aldı. Stanford'da tez danışmanı olan Gordon Bower'ın yanında çalıştı. Boroditsky ayrıca Stanford Üniversitesinde araştırma da yaptı.
2004'te Stanford tarafından işe alınmadan önce MIT'de beyin ve bilişsel bilimler bölümünde yardımcı doçent oldu. Gordon Bower şöyle diyor: "Kendi lisansüstü öğrencilerimizi işe almamız son derece nadirdir. Lera çok yüksek bir IQ ve muazzam bir derinlemesine analiz yeteneği getirdi."[4] Stanford'da psikoloji, felsefe ve dilbilim yardımcı doçentiydi.
Boroditsky şu anda California Üniversitesi, San Diego'da (UCSD) bilişsel bilim profesörüdür. Dil, biliş ve algı arasındaki etkileşimlere odaklanarak dil ve biliş üzerine çalışmaktadır. Araştırmalarıyla; dilbilim, psikoloji, sinirbilim ve antropolojiden gelen görüşleri ve yöntemleri birleştiriyor.
Çalışmaları, konuştuğumuz dillerin düşünme şeklimizi şekillendirip şekillendirmediğine dair tartışmalı soruya yeni bakış açıları sağladı (Dilsel görelilik). Düşünce ve algıdaki, diller arasındaki sözdizimsel veya sözcüksel farklılıklardan kaynaklanan farklılıkların önemli örneklerini kullanmıştır. Makaleleri ve dersleri, insan bilişinin büyük ölçüde evrensel olduğu, dil ve kültürden bağımsız olduğu fikrine karşı kanıt ve araştırma sağlama anlamında psikoloji, felsefe ve dilbilim alanlarını etkiledi.[5]
Boroditsky, bilişsel bilimler, dilin düşünme şeklimizi nasıl etkilediği ve diğer dilbilimsel konularla ilgili araştırmalarıyla tanınır. Ana araştırma konularından biri, farklı dil geçmişine sahip insanların belirli olaylara maruz kaldıklarında nasıl davrandıkları veya farklı davranışlara sahip olup olmadıkları üzerine odaklanıyor. Özetle, konuştuğumuz dillerin düşünme şeklimizi nasıl etkilediği ve şekillendirdiğiyle ilgileniyor.
İngilizce konuşanları, anadili bir başka dil olan kişilerle karşılaştıran ve belirli bir senaryoda düşünce ve davranışlarında farklılıklar gören çalışmalar yaptı. Mesela, İngilizce ve Rusça fincan ve bardakları ayrı ifade eder. Rusçada bir fincan ile bardak arasındaki fark, İngilizcedekinin aksine malzemesine değil şekline bağlıdır.[6]
Çalışmalarının bir başka örneği de İngilizce ve Mandarin arasında zaman ve mekânın organizasyonundaki farkı göstermesidir. “Dil düşünceyi şekillendirir mi? Mandarin ve İngilizce konuşanların zaman kavramları ” adlı makalesinde, İngilizce ve Mandarin dilini konuşan kişilerle yürüttüğü fiil çekimleri üzerine çapraz dil çalışmaları aracılığıyla hazırladığı zemin üzerine dilsel göreliliğin zayıf bir versiyonunu savunmuştur.[7] Ana dili Mandarin olan konuşmacıların zamanı dikey hareketle ilişkilendirirken, İngilizce konuşanların zamanı uzamsal yatay hareketlere benzer bir şekilde algıladıklarını savunur. Ayrıca, bu farklılıkların kavramsallaştırmayı tam olarak belirlemediğini, çünkü bir dili konuşanların diğer dili öğrenmeye gerek kalmadan diğer dili konuşanların yaptığı gibi düşünmesinin mümkün olduğunu belirtti. Bu nedenle Boroditsky'ye göre, ana dillerin biliş üzerinde bir etkisi olabilir, ancak belirleyici değildir.[8]
2000 yılında yayınlanan bir çalışmaya göre, "uzayın somut alanının işlenmesinin zamanın soyut alanının işlenmesini değiştirebileceğini, ancak bunun tersinin olmadığını" gözlemledi. Zihinsel bir metaforun sık kullanımı onu soyut kavrama bağlar ve zihnin somut olmayan bilgileri uzun süreli bellekte saklamasına yardımcı olur.[9] Boroditsky, metaforlar ve bunların suçla ilişkisi üzerine de araştırma yaptı. Çalışmaları, bazı geleneksel ve sistematik metaforların, insanların tanımladıkları konular hakkında akıl yürütme biçimlerini etkilediğini öne sürdü. Örneğin, önceki çalışmalar, insanların "bir suç canavarına" karşı mücadele etmede polis gücünü artırmak istediklerini ancak aynı konu "bir suç virüsü" olarak ifade edildiğinde, bir sosyal reformla iyileştirme eğiliminde olduklarını gösterdi.[10]