Patrona Halil İsyanı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Patrona Halil İsyanının Fransız ressam Jean-Baptiste van Mour tarafından yapılmış resmi. | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Osmanlı Devleti | Patrona Halil Çetesi | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
III. Ahmet | Patrona Halil |
Patrona Halil İsyanı, Osmanlı Devleti'ndeki Lale Devri'nin sonunu getiren ayaklanmadır. Patrona Halil idaresindeki ayaklanma 28 Eylül 1730'da başlayıp günlerce sürmüştür. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edilmiş; Sultan III. Ahmed tahttan indirilmiş, yerine yeğeni I. Mahmud tahta geçirilmiş ve böylece Lâle Devri sona erdirilmiştir.[1]
Ayaklanmanın sebebi, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın açtığı zevk ve sefahat devrinden memnun olmayan, bu yapılanları israf olarak gören ve büyük bir ekonomik sıkıntı çeken bir kitle olmuştur. Nadir Şah'ın saldırısıyla yeniden başlayan İran savaşından olumsuz haberler gelmesi üzerine halk harekete geçmiş, camilerde ve diğer yerlerde propaganda yaparak ayaklanmanın zeminini oluşturmaya başlamıştı. Uzun zamandır maaşlarını alamayan Yeniçerilerin içerisinde de huzursuzluk belirmişti.[2]
Zamanın tarihini yazan Mehmed Raşid Efendi ve İsmail Asım Efendi, tepkilerin ve öfkelerin korkunç bir ayaklanmaya dönüşmesinde, halkın ekonomik sıkıntısına ve yüksek enflasyona rağmen geceli gündüzlü ziyafetlerin, Çırağan eğlencelerinin, sefere çıkmak istemeyen padişahla sadrazamının Davutpaşa Sarayı bahçelerine gidip bülbül dinlemelerinin başrolü olduğunu yazarlar.[3][4] Tarihçi Şem'danî-zâde ise daha pratik bir anlatım ile ayaklanmaya neden olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı "mirasyedi meşreb, gece gündüz zevk u sürûr icad idüb halkı aldadacak şey lâzımdır deyû bayramlarda meydanlarda dolaplar, beşikler, atlıkarıncalar, salıncaklar kurdurub erkeklerle kadınları karışık salıncağa bindiren, salıncağa binub inerken hubbaz yiğidlere kadınları kucaklatdıran, hoş-seda ile şarkılar söylettiren" kişi olarak tarif eder.[5] Topluluk tepkilerini halk ayaklanmasına döndürmeyi başaranlar, gerçekte Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın siyasi karşıtlarıydı.
Bu isyanın arkasında ilk kez imparatorlukta seküler yeniliklerin yapılmasının da katkısı olduğundan isyan süresince isyankarlar hep şeriattan söz etmişlerdir. Ayaklanmanın yöneticilerin aşırı tüketiminden kaynaklandığına dair iddialar da Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve diğer yöneticilerin muhallefat (ölenin bıraktığı mallar) kayıtlarının karşılaştırılmasıyla tutarsızdır. Bu dönem yöneticilerinin tüketim alışkanlıkları ve günlük yaşam harcamaları önceki dönemdekilerden pek farklı değildir. Bu arada, III. Ahmed'den önceki padişahların büyük kısmının Edirne'de ikamet etmiş olmaları ve bu süre içinde İstanbul'un bakımsız kalması ve III. Ahmed'in İstanbul'a yerleşmesi sonrası yapılan - belki biraz gösterişli ama çoğunluğu gerekli (?)- birçok yatırımın da dışarıdan aşırı harcamalar olarak değerlendirilebileceği unutulmamalıdır. Son olarak, her ne kadar Patrona Halil'in yönetici olarak belirgin özellikleri olsa da o dönem yönetim yapısı içinde, devlet içinde belli desteği olmadan bu tür bir isyan ve yönetim değişikliğinin yapılmasının neredeyse olanaksız olduğu da düşünülmelidir. Nitekim bu isyan sırasında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın 1718-1730 seneleri arasındaki uzun süreli sadaret döneminde (Nevşehirli Damat İbrahim paşa öncesi, III. Ahmed 1703-1718 arası 15 senede 13 sadrazam değiştirmiştir) oluşturduğu kadrolara yönelik Kaymak Mustafa Paşa gibi umeranın ve seküler uygulamalara yönelik İspirzade Ahmet Efendi, Zülali Hasan Efendi gibi ulemanın ve yeniçerilerin isyancı yandaşlığı belirgindir.[6]
Halk isyanının elebaşı Horpeşteli Arnavut Halil, leventlik ve Rumeli'de yeniçerilik yapmıştı ve yakın hemşehrileri arasında "Patrona" (koramiral) lakabıyla anılmaktaydı. İstanbul'da bir ara hamam tellaklığı veya esnaflık yaptığı da söylenmektedir. İstanbul meyhanelerine devamlı giderek alkol aldığı ve ihtilal yoldaşlarını da bu meyhanelerde tanıdığı bilinmektedir. Patrona Halil'i kendini ayaklanmaya elebaşılık etmeye kışkırtanların telkinleri ile 1730 yaz sonunda bir ihtilalci kadro toplamış ve ilk ihtilal planlama toplantısı 25 Eylül 1730'da Mevlid Alayı günü yapılmıştır. Bu grupta başkan Patrona Halil; yardımcıları Muslu Beşe ve Emir Ali ve kolbaşı kurmaylar olarak Ali Usta, Karayılan, Çınar Ahmed, Oduncu Ahmed, Derviş Mehmed, Erzurumlu Mehmed, Küçük Muslu, Kutucu Halil adlarında daha çok "zorba" olarak adları çıkmış halk adamları bulunmaktaydı. Ayaklanmacılar 28 Eylül Perşembe günü bayrak açıp şeriat için herkesin bayrak altına gelmesini istediklerini bağırarak üç koldan şehirde yürüyüşe geçtiler. Kapalıçarşı'ya Bayezid Camii'nin Kaşıkçılar Kapısı tarafından yürüyüşe geçerek ayaklanmayı resmen başlattılar; çarşıya girip tüccarlara zorla dükkânlarını kapattırdılar ve çarşı girişlerini tutup kimsenin alışveriş için girememesini sağladılar. Birden yürüyüş kolları kalabalıklaşıp büyümeye başladı. Ana kolun hedefi Etmeydanı oldu ve Patrona Halil ve erkanı bu meydanı merkez seçtiler. Bir grup da Üsküdar'a geçip orada muzır çıkarmaya başladı. Asayişi sağlaması gereken Yeniçeri Ağası Hasan Paşa bu kargaşalığa önce müdahale eder göründü ise de kalabalık dallanıp budaklanınca korkup, kurtulma çaresini kaçıp saklanmakta buldu.
Sultan ve sadrazam Damad İbrahim Paşa Üsküdar'da idiler. İstanbul Kaymakamı karşıya geçip gelişmeler hakkında bilgiler verdi. Karşılık olarak yapacakları kararlaştırmak için devlet adamları ve yüksek ulema Üsküdar'a çağrıldı ve Sancak-i Şerif Topkapı Sarayı'ndan çıkarılıp getirildi. O gece Sultan, Sadrazam ve devlet erkanı İstanbul'a geçip Topkapı Sarayı'na yerleştiler. Fakat o akşam Yeniçeriler ve Acemoğlanları da kazan kaldırıp, şeriat için yürüyüşe geçen ve geceyi sokaklarda geçiren halka katıldılar. 29 Eylül günü ayaklanmacılar İstanbul'un kontrolünü ellerine almışlardı. Patrona Halil yandaşlarına emirler verip yağmalar ve baskınlar düzenleyip isyana katılmayan veya isyancıların uygun görmedikleri kişilerin öldürülmelerine başlandı. Bu aranan ve kayıplara karışan kişiler arasında devrin ünlü şairi Nedim de bulunmaktaydı. Böylece Patrona bir terör havası yaratmayı ve kendine muhalif olacaklara gözdağı verip muhalefeti önlemeyi başardı. Etmeydanı'nda bulunan elebaşılar heyeti karargahına müderrisler getirip isteklerini fetvalar şekline dönüştürüp güya meşruiyet kazandılar. "Şeriat isteriz" yaygaralarıyla sokaklara dökülmüş halk güruhuna, tomruk ve zindan mahkûmlarının salınması ile katılanlar ve İstanbul'un bütün ayaktakımı öncülük ve liderlik etmeye başladı.
Bu gelişmeler üzerine Saray'dan gönderilen bir aracı ile Sultan III. Ahmet isyancıların ne istediklerinin sorulmasını istedi. Patrona Halil'in, Sadrazam Damat İbrahim Paşa ile birlikte 37 kişinin kellelerinin kesilmesini istediği belirtildi. Sultan duruma el koymak için Sancak-i Şerif'in açılmasını ve müslümanların bu sancak altına çağrılmasını emretti. Bu emire uyan çok az sayıda kişi Patrona Halil'in devriyeleri tarafından hemen dağıtıldılar. Yeni Kaptan-ı Derya olarak atanan Abdi Paşa, Patrona ile şahsi bir görüşme yapıp uzlaşma yolları araştırdı; ama başarı kazanamadı.
30 Eylül'de Topkapı Sarayı'nda yapılan toplantıda Zülali Hasan Efendi, Sadrazam İbrahim Paşa'nın idam edilmesini önerdi. Ulemanın fetvası da alınarak akşama doğru Sadrazam İbrahim Paşa ve damatları Mustafa Paşa ve Mehmed Paşa Kapılararası'nda boğduruldular. 1 Ekim sabahı, cesetleri öküz arabalarına konulup Saray'dan çıkartılıp isyancılara verildi. Ayaklanmacılar cesetleri İstanbul sokaklarında sürükleyip herkese gösterdiler.
Fakat, ayaklanmacılar arasında bu cesetlerden hiçbirinin İbrahim Paşa'ya ait olmadığına dair bir şüphe uyandı. Tekrar saraya bir yürüyüş başladı, Alay Köşkü önünde büyük bir kalabalık toplandı. Padişah pencereden görünmek zorunda kaldı.
Ulemadan Zulalî Hasan Efendi ve İspirzade asilerle uzlaşmaya gönderildiler. Fakat Patrona Halil ve diğer isyancı başları, bu sefer de tüm isteklerini yerine getiren Sultan III. Ahmet'in tahtan indirilmesini istediler. Uzlaşma heyeti de Patrona Halil ile isyanın sona ermesinin ancak Sultan III. Ahmed'in tahttan inmesi ile mümkün olacağına anlaştılar. Kendisine ve ailesine zarar verilmemesi durumunda tahttan çekileceğini bildiren Sultan III. Ahmet, 30 Eylül gecesi yeğeni Şehzade Mahmud'u Kafes Köşkü'nden getirip önce alnından öptü; saltanata dair öğütlerde bulundu ve şehzadeleriyle birlikte yeni sultana biat etti.
I. Mahmud önce Hirka-i Saadet dairesinde namaz kılıp dua etti ve gece yarısından sonra iç biat törenine katılıp Saray halkının tebriklerini kabul etti. 2 Ekim, 1730'da İstanbul Osmanlı tahtına I. Mahmut geçtiğini ilan eden cülus topları ile uyandı. O gün Sadrazamlığa Silahdar Mehmed Paşa tayin edilmişti. Babüsaade önüne kurulan bir tahta oturan I. Mahmut için dış biat törenine hemen başlandı. Bu törende protokol ayaklanma liderlerinin uygunsuz giysi, hareket ve tavırları ile bir skandal oldu. Ön sırada baldırı çıplak Yeniçeri eri kıyafeti giyinmiş ile silahları kuşanmış olarak Patrona Halil, Muslu Beşe vb. efradı yer almışdı.
Ayaklanmacılar hemen organize olmaya başladılar. Patrona Halil, İstanbul Kadısı olarak Müderris İbrahim'i, Yeniçeri Ağası olarak eski yoldaşı Nişli Kel Mehmed'i ve Sekbanbaşı olarak Urlu Murteza'yi atamıştı. Yeni Padişah, ayaklanmacıların hazırladığı listelere göre, ta en küçük görev olan kürsü şeyhliğine kadar, yeni atamalar yapmak zorunda kaldı. Hatta, Patrona'ya ayaklanmadan önce borç vermiş ve ayaklanma sırasında kredi sağlamış olan Yanaki adlı bir Rum kasap Boğdan Voyvodalığı'na bile kâğıt üzerinde atanmıştı.
6 Ekim 1730'da yeni Padişah için Eyüp'te yapılan kılıç alayında İstanbul halkı arasından geçip camide, İslam peygamberi Muhammed'in kılıcını kuşandı.
Asiler daha önceki devirden elde kalan en önemli binaların bulunduğu Saadabat'daki köşkleri yakıp küle döndürmeyi arzu etmekteydiler. Fakat I. Mahmud bu yangına izin vermedi. Ama yine de buraların yıkılmasına engel olamadı. I. Mahmud ayaklanma elebaşlarını birer görevle İstanbul'dan uzaklaştırmayı denedi. Patrona Halil Yeniçeri Ağası tarafından yapılan 10 bin altın maaşla nerede isterse vali olması teklifini reddedip; amacının mal, mülk ve unvan edinmek olmadığını, bozuk düzeni kaldırmanın ana hedefi olduğunu belirtti. Güvenilir adamları aracılığıyla I. Mahmut, Kapıkulu asker ocaklarındaki isyancıları ve Patrona Halil etrafındaki kalabalığı kendi safına çekmekte biraz başarı kazandı. Patrona Halil, Şeyhülislam ve kazaskerin kefil olmaları ile bu yoldaşlarının ayrılmasını kabul etti.
Fakat yine bir ay boyunca Patrona sık sık Etmeydanı karargahından ayrılıp silahlı olarak Sultan'ın huzuruna çıkıp istek ve önerilerde bulunmakta ve ayrıca çarşı pazarda denetimde bulunmaktaydı. Kasım 1730 ortasında (çoğu Arnavut asıllı olan) Patrona Halil erkanı ile kapıkulu askerleri arasında, özellikle Patrona Halil erkanına sağlanan ayrıcalıklardan doğan hoşnutsuzluk dolayısıyla, uyuşmazlıklar başladı. Bunu önlemek için Patrona Halil Sadaret Kaymakamı görevini yüklenmek istediğini Sultan'a bildirdi. Bunun zararını anlayan Sultan hemen Kaptan-ı Derya Canım Hoca Mehmed Paşa'ya bir plan hazırlatıp uygulamaya koydu. 23 Kasım'da genel gündemli bir Divan-ı Hümayun toplantısı hazırlanıp Patrona Halil ve bütün erkanı bu toplantıya çağrıldı. Burada 25 Kasım'da bir gizli toplantı yapılması kararlaştırıldı. Bu gizli toplantıya gelen Patrona, erkanı ve muhafızları birbirinden ayrıldı. Silahlarından arındırılan Patrona Halil ve erkanı Sünnet Odası'ndan alınarak bir baskınla öldürüldüler. Dışarıda bekleyen muhafızlar ise birer ikişer ayrı ayrı idam edildiler. Enderun avlusu ve Sofay-i Hümayun bir savaş meydanına döndü. Patrona, erkanı ve muhafızlarının kelleleri ve cesetleri Saray'dan arabalarla çıkarılınca isyancı kalabalıkları da hemen dağıtıldı.
İstanbul sıkı bir denetime alındı. Özellikle hamamlarda çalışıp yaşayan Arnavutlar dağıtıldı. 2.000 kişi yakalanıp ya idam edildi ya da Anadolu'ya sürgüne gönderildi. Böylece 25 Kasım'dan hemen sonra Patrona Halil isyanı kalıntıları sona erdirilip I. Mahmud'un gerçek saltanatı başladı.