Türk İntikam Tugayı (TİT), 1970'li yıllarda Kıbrıs'ta sol görüşlü Kıbrıs Türklerine ve 12 Eylül Darbesi'ne kadar geçen süreçte Türkiye'de solcu olarak bilinen ve Türkiye'ye hakaret etmekle suçladıkları kişi ve gruplara karşı suikast ve çoğunluğu ölümle sonuçlanan saldırıları düzenlediği iddia edilen yasa dışı antikomünist aşırı milliyetçi örgüt. TİT olarak üstlendikleri eylemler haricinde, bünyesindeki isimler ve lider kadrosu hiçbir zaman açığa çıkmamıştır.[1][2][3]
12 Eylül Darbesi'nin ardından bir anda ortadan kaybolan ve uzunca bir süre duyulmayan örgütün adı, 1990'lı yılların ortalarından itibaren kimi eylemlerin sonucunda kullanılmış, fakat sonradan bu ismi kullanan grupların birbirleriyle bir alakalarının olmadığı ortaya çıkmıştır.[kaynak belirtilmeli] Bu yönüyle, günümüzde varlıklarını sürdürmedikleri, fakat kimi küçük aşırı milliyetçi grupların TİT'in mirasçılığına soyundukları söylenebilir.[kaynak belirtilmeli] Ergenekon davası sırasında mahkeme tarafından örgüt hakkında bilgi talebi üzerine MİT "TİT adının 1978 yılından beri solcu kesimin korkutulması amacıyla aşırı milliyetçi unsurlarca kullanıldığı, TİT adının hedef alınan şahıs veya kuruluşları psikolojik yönden etkilemek ve korkutmak amacıyla zaman zaman kullanıldığı, örgütün merkez komitesi ve organik yapısının oluşmadığı, paravan bir isim olarak kullanıldığı" belirtilmiştir.[4]
Son yıllarda örgütün bazı üyeleri PKK'ya karşı yapılan askerî eylemlerde MİT'in yardımcı olmaları şartıyla serbest bırakıldı.[3]
İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre milletvekili Mehmet Sincar'ın ve gazeteci Ferhat Tepe'nin 1993'teki cinayetleri TİT tarafından gerçekleşirilen suikastlerdi.[5][6][7] Daha sonra Susurluk Skandalı sonrası Mehmet Sincar cinayeti ilgili bir rapor hazırlayan Kutlu Savaş; cinayeti, Mahmut Yıldırım, PKK itirafçıları Alaattin Kanat, İsmail Yeşilmen ve Mesut Mehmetoğlu'nun işlediğini öne sürdü.[8] Daha sonra Hizbullah örgütü üyesi olmak suçuyla tutuklanan sanıklar cinayeti işlediklerini ama asıl hedeflerinin Nizamettin Toğuç olduğunu itiraf ettiler.[9][10] Ancak cinayet tam olarak aydınlatılamadı.
Kıbrıs Türkü gazeteci yazar Kutlu Adalı'nın 7 Temmuz 1996'da evinin önünde öldürülmesinin ardından basında cinayeti Türk İntikam Tugayı'nın üstlendiğine dair haberler yer aldı.[11][12]
12 Mayıs 1998'de, dönemin İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal'a suikast girişiminde bulunan Demir Demirok ve Selçuk Gürz'ün azmettiricisi olan Semih Tufan Gülaltay hakkındaki mahkeme kayıtlarında Türk İntikam Tugayı üyesi olduğu iddiası yer aldı.[13] 17 Mayıs 2006'da, Danıştay İkinci Dairesi'ne silahlı saldırı düzenleyen Alparslan Arslan ile birlikte adı geçen Saim Özmen'in, Semih Tufan Gülaltay ile bağlantı içinde olduğu iddia ediliyor.[13]
2005 yılında İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesi başkanı avukat Eren Keskin, Marmara bölge temsilcisi Doğan Genç, İstanbul şubesi yönetim kurulu üyesi Şaban Dayanan ve derneğin genel başkan yardımcısı Kiraz Biçiçi'nin ev ve iş yeri adreslerine gönderilen Türk İntikam Tugayı imzalı mektupta şu sözler yer aldı:
“ | Bu mektupla siz şerefsizleri, Anglo ajanlarını son kez uyarıyoruz. Türk milliyetçileri zamanı geldiğinde nasıl hareket etmesi gerektiğini bilir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Aklınızı başınıza almadığınız takdirde sizin de sonunuz Akın Birdal'ın başına gelen gibi olur. Ama siz onun kadar şanslı olacak mısınız, onu bilmiyoruz. Tanrı Türk'ü Korusun.[14] | „ |
Kıbrıs'ta kayıp Türk ve Rumları aramak üzere 1981 yılından bu yana faaliyet gösteren Kayıp Şahıslar Komitesi'nin Türk üyesi Gülden Pülümer Küçük, altında örgütün imzası bulunan bir tehdit mektubu aldığını açıkladı.[15]
Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından Agos gazetesine Türk İntikam Tugayı tarafından gönderildiği öne sürülen 20 Ocak 2007 tarihli e-postada, "Ayağınızı denk almazsanız bir dahaki sefere Agos binasını havaya uçuracak kadar patlayıcı madde elimizde var" şeklinde tehditte bulunulduğu açıklandı.[16] Bir sonraki tehdit mektubunun İstanbul Emniyet Müdürlüğü mail adresine atıldığı ve ölüm listesinde bulunan kişilerin sanatçı Ferhat Tunç ile dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve Hakkâri Belediye Başkanı Metin Tekçe olduğu açıklandı.[17]
30 Mayıs 2008'de, örgüt imzası taşıyan bir elektronik postada, Agos ve Radikal İki yazarı Baskın Oran'ın Hrant Dink'ten sonra yeni hedef olduğu açıklandı.[18]
25 Haziran ve 17 Temmuz 2011' de Evrensel gazetesine gönderilen Türk İntikam Tugayı imzalı tehdit mektuplarında "15 Ağustos 2011' e kadar taleplerinin yerine getirilmemesi durumunda Diyarbakır ve İstanbul'da kanlı eylemler yapılacağı" ifade edilmiştir.[19]
Kendilerini Türk İntikam Tugayı üyeleri olarak tanıtıp, "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım imzalı mektuplarla fidye isteyen Ahmet Mert Kuştekin, Metin Kuştekin, Murat Galata ve Alp Babacan adlı dört kişi, 2005 yılında sekizer yıl dörder ay ağır hapis cezasına çarptırıldılar. Sanıklar olayda Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'dan 1 milyon dolar, öldürülen tefeci Nesim Malki'nin eşi Meri Malki'den de 600 bin dolar istemişlerdi.[20]
Mart 2012' de “Türk İntikam Tugayı (TİT) Tuğra Grubu” imzasıyla İmmap Ltd. sahibi İlhan Mustafa Yeniada tehdit mektubu yollanmış ve kendisinden 100 bin Sterlin talep edilmiştir.[21]
12 Eylül 2006 tarihinde, Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nın ihata duvarı dibine 12 litrelik su termosu içine yerleştirilen A-4 tipi bombanın telsiz düzeneğiyle patlatılması sonucu 7'si çocuk 10 kişi öldü, 16 kişi de yaralandı.[22] Patlamanın ardından Türk İntikam Tugayı'na ait bir İnternet sitesinde bombanın fotoğrafları ortaya çıktığı iddia edildi.[22]
Emniyet Genel Müdürlüğü yapılan araştırmalar neticesinde, kullanılan bomba düzeneğinin PKK tarafından daha önce Diyarbakır'da dört ayrı eylemde kullanıldığını tespit etti. Ancak internetteki bir site aracılığı ile eylemi üslenen grubun Türk İntikam Tugayı olması kafaları karıştırdı ve araştırmalar bu yönde derinleştirildi. Yapılan araştırmaların sonucunda eylemin failleri yakalanarak adalet karşısına çıkarıldı. Ancak yine de aksi açıklanmadı.[23][24] BBC daha sonra saldırının TAK tarafından üstlenildiğini rapor etti.[25]
1979'da, polis Mersin'de Cengiz Ayhan isimli bir adamı TİT'in lideri olduğu gerekçesiyle tutukladı. Ayhan suçlamaları reddetti ve kendisinin Türkiye'deki solcu gruplara karşı olması nedeniyle yanlış olarak suçlandığını iddia etti.[26]
Kendisini TİT üyesi olarak tanıtan ve "Veli Küçük paşanın emriyle hareket ediyorum" dediği polis tarafından saptanan Vatan Bölükbaşı adlı bir kişi, Ergenekon örgütüne yönelik operasyonlarda tutuklandı.[27]