Yeni toplumsal hareketler ya da yeni sosyal hareketler, genel olarak 1960'ların ortasından bu yana çeşitli Batı toplumlarında ortaya çıkan yeni eylem ve protestoları açıklamaya çalışan bir toplumsal hareketler teorisidir.[1][2][3] 1968 Mayıs olayları ile özdeşleşen eylem dizileriyle ilişkili olarak yükselen bu eylemler, işçi sınıfı eksenli geleneksel toplumsal hareket paradigmasından önemli ölçüde ayrılmaktadır.[4]
Yeni toplumsal hareketler (YTH) teorisinin iki temel iddiası vardır. Birincisi, post-endüstriyel ekonominin yükselişinin ve buna bağlı olarak üretim ve çalışma ilişkilerinin değişiminin bu hareketlerin nedeni olduğu ve ikincisi, sınıf temelli ve kitlesel endüstriyel ekonominin önceki hareketlerinden önemli ölçüde farklı olduğudur. Yeni hareketler ekonomik refah gibi materyalist niteliklere değil, insan hakları, eşcinsel hakları veya şiddet karşıtlığı odaklandığından, eski ve yeni toplumsal hareketler arasındaki temel fark, hedeflerindedir.
Bu yeni hareketlerin örnekleri arasında kadın hareketi, ekoloji hareketi, eşcinsel hakları hareketi ve çeşitli barış hareketleri yer alır.[5] 2000'li yıllardaki küreselleşme-karşıtı hareket ve 2010'larda farklı ülkelerde lidersiz ve örgütsüz şekilde ilerleyen eylemler bu hareketlere örnek verilebilir.
1960'lar kolektif eylemde bir dönüşüm dönemiydi; bu dönemdeki çok sayıda toplumsal hareket, daha önce ekonomik kaygılara odaklandığı düşünülen işçi hareketi gibi öncüllerinden farklıydı. 1968 Mayıs'ı bu sürecin sembolik olarak en belirleyici olaylarıydı. Bununla birlikte, bu eylemlerin yeni bir toplumsal hareketin ilk örneği olup olmadığı tartışmalıdır: "Bu hareketler, bir çağ açmaktan ziyade diğerini kapattı. Bu bir paradigmanın başlangıcı değil, diğerinin sonuydu. Bundan sonra gelecek olan, yeni toplumsal hareketlerin hem ampirik hem de teorik olarak artan önemi, bir devam veya ilerleme olarak değil, bir sonuç olarak anlaşılabilir".[6]
Yeni hareketler, çoğunlukla kimlik ve kültür eksenlidir. Kamu politikasında belirli değişiklikleri zorlamak yerine yaşam tarzı ve gündelik hayat üzerindeki sosyal değişiklikleri vurgular. Dolayısıyla YTH toplumsal ilişkileri ekonomik veya politik eksenlerden daha önemli görülür. F. Parkin gibi bazı YTH teorisyenleri, bu hareketlerdeki kilit aktörlerin de farklı olduğunu, çünkü bunların alt sınıftan ziyade "yeni orta sınıftan" gelme ihtimalinin daha yüksek olduğunu savunurlar. Resmi bir organizasyonu ve kayıtlı üyeleri olan örgütlerin aksine, YTH resmi olmayan, gevşek bir şekilde organize edilmiş 'destekçiler'den oluşan bir sosyal ağdan oluşur. Bu durum, tabandan yükselen katılımcı demokrasinin bir niteliği olarak görülüp yatay hiyerarşi olarak da nitelendirilmektedir.
Bu kategorideki gruplar genellikle tek bir konuya dayalı biçimde eyleme geçerler. Etkilemek istedikleri değişimin kapsamı genellikle yereldir. Ancak bir YTH, daha geniş kapsamlı değişim stratejisinin parçası olarak bir protesto kampanyası taktiğini benimseyebilir. Bu nedenle YTH çeşitli açılardan uzun ömürlüdür. Kendi inanç ve idealleriyle ilgili çeşitli konularda uluslararası ve ulusal düzeyde değişiklikler görmek isterler.
Buechler, aslında tek bir yeni toplumsal hareket teorisinin olmadığını, her biri bu alandaki farklı örnekleri içeren genel bir yaklaşımın var olduğunu belirtir. Kendisinin "çeşitli toplumsal hareketler dizisi" olarak tanımladığı bu durum, proleter devrimin eski toplumsal hareketini yerinden eden kolektif eylemler"dir.[7]
Kendall'a göre yeni toplumsal hareket teorisi, ideolojiden ziyade kültüre odaklanır. Bu şekilde kişilerin kimliklerine vurgu yapılırken kültür, ideoloji ve siyaset arasındaki ilişkilere de dikkat çekilir.
Bu alandaki tartışmalara katkıda bulunan düşünürler arasında Alain Touraine, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Claus Offe, Immanuel Wallerstein, Manuel Castells gibi sosyologlar ve Michel Foucault, Jürgen Habermas ve Félix Guattari gibi filozoflar yer alır.
Yeni toplumsal hareketlerin en göze çarpan özelliği, öncelikle toplumsal ve kültürel olmaları, siyasal iktidara odaklanmayı ikincil düzeyde görmeleridir.[7] Vatandaşlık ve temsilin genişletilmesiyle işçi sınıfının sistem içinde tutulması yönündeki siyasi hedefin merkezinde yer alan kitlesel hareketlerden ayrılan yeni toplumsal hareketler, kültürel yenilikler, yeni yaşamın geliştirilmesi yoluyla toplumsal seferberlik sağlamaya odaklanır. Bu süreçte eylemcilerin üslupları, kimlikleri ve talepleri dönüşüm geçirir. Habermas, yeni toplumsal hareketlerin yaşam kalitesi, bireysel kendini gerçekleştirme ve insan haklarıyla ilgili 'yeni siyaset' olduğunu, 'eski siyaset'in ise ekonomik, siyasi ve askeri güvenliğe odaklandığını vurgular. Bunun bir örneği, odak noktası siyasi meselelerden eşcinselliğin toplumsal ve kültürel olarak gerçekleştirilmesi ve kabulüne kadar genişleyen eşcinsel hareketinde görülebilir. Dolayısıyla yeni toplumsal hareketler, her şeyden önce toplumdaki farklı grupları birbiriyle ilişkili hale getirdikleri için yeni olarak anlaşılmaktadır.[8] Bu nitelikleriyle homojen değil heterojen bir tabana sahiptirler.
Yeni toplumsal hareketler aynı zamanda maddi kaynaklar üzerindeki çatışmaların dışında sanayi sonrası toplumlarda maddi olmayan değerlerin rolüne büyük bir vurgu yapar. Önde gelen yeni toplumsal hareket teorisyenlerinden Alberto Melucci'ye göre bu hareketler, üretim ilişkilerinden ve kaynakların dağıtımından değil, yeniden üretim ve yaşam dünyasından kaynaklanır.[9] Bunun sonucunda insanların kaygısı sadece üretimden kaynaklanmaz; hayatta kalma veya yeniden üretim ihtiyaçlarıyla doğrudan bağlantılı olan toplumsal ilişkilerin, sembollerin ve kimliklerin kültürel üretimine kayar. Başka bir deyişle, çağdaş toplumsal hareketler, modern düşünceyi sorgulayarak alternatif değer ve anlayışları teşvik eder. Bu yaklaşımda insanlar mutluluk ve başarı arayışını sadece büyümeye, ilerlemeye ve artan üretkenliğe yakından bağlamaz, böylece tüketiciliğin materyalist yönelimi reddedilir. Örnek olarak, 1960'ların sonlarından bu yana dünya çapında ortaya çıkan çevre hareketi, başta Amerika Birleşik Devletleri ve Kuzey Avrupa'da olmak üzere, ekonomi, toplum ve doğa arasındaki ilişkiye bakış açılarımızda önemli ölçüde 'dramatik bir tersine dönüş' yaratmıştır.
YTH, Claus Offe'nin belirttiği gibi kolektif eylemin ana alanı olarak sivil topluma veya kültürel alana konumlanır. Offe buna 'devleti bypas etmek' adını verir. Devlete doğrudan meydan okuma kaygısı çok az olduğundan, yeni hareketler anti-otoriter olarak görülür ve kurumsal etkileşime direnirler. Tek bir konuya veya barış ve çevre gibi tek bir geniş temayla bağlantılı sınırlı sayıda konuya odaklanma eğilimindedirler. Yeni toplumsal hareketler, tek bir odak altında topyekün bir siyaset geliştirme çabası olmaksızın, marjinal veya dışlanmış grupların çıkarlarını temsil etme amacıyla tabana ağırlık verirler. Bu ideolojiye paralel olarak, yeni kolektif eylemlerin örgütlenme biçimi de yereldir, küçük sosyal grupları merkeze alır ve radyo, gazete ve posterler gibi kişisel veya bilgilendirici ağlar ile gevşek bir şekilde örgütlenirler. Nihai amaçlar üzerinde mutabakata varılmış bir ideolojiyi veya anlaşmayı doğrudan içermeyen bu 'yerel ve sorun merkezli' özellik, bu yeni hareketleri, daha geniş kitlelere hitap eden siyasi ve ideolojik farklılığa yüksek derecede hoşgörüyle 'eski' işçi hareketinden farklı kılmaktadır.
Buna ek olarak eski toplumsal hareketler, yani işçi hareketi, bir işçi sınıfı tabanı ve ideolojisini içerirken yeni toplumsal hareketlerin farklı bir toplumsal sınıf temelinden, yani 'yeni sınıftan' kaynaklandığı varsayılır. Öğrenciler, ev hanımları ve işsizler gibi işgücü piyasası açısından marjinal olan insan gruplarının kolektif eylemlere katılmaları, toplumdaki istihdam ve tüketim ilişkilerindeki sorunlarına dayalıdır. Eski toplumsal hareketlerin ana karakteri olan endüstriyel işçi sınıfı, yeni toplumsal hareketlenmelerin sınıf tabanında mevcut değildir.[8]
Paul Bagguley ve Nelson Pichardo gibi bazı sosyologlar YTH teorisini çeşitli nedenlerden dolayı eleştirmektedir: