Bu maddede sadece veya ağırlıklı olarak İngilizler ile ilgili bilgi verildiği düşünülmektedir. |
İngiliz bir âdet olan zevce satışı, 17. yüzyılın sonlarında, boşanmak ancak zengin insanlar için uygulanılabilir olduğu zamanlarda karşılıklı bir anlaşmayla tatminkâr olmayan evlilikleri bitirme yöntemiydi. Kişi, karısının boynuna, koluna ya da beline yular taktıktan sonra halka açık bir yerde en yüksek fiyatı verene satardı. Bu adet Thomas Hardy'nin "The Mayor of Casterbridge" adlı romanının altyapısını oluşturur. Hikâyenin başında ana karakter karısını satar, sonra yaptığı bu iş sonucu hayatı boyunca vicdan azabı çeker ve bu azap onu mahveder.
Gerçi bu âdetin kanunda bir yeri yoktu ve genelde dava ile sonuçlanırdı, özellikle 1850'lerden sonraki dönemlerde. Görevlilerin davranışları kaçamaklıydı. 1800'lerin başında bir sulh hakimi, zevce satışlarına kanûnen engel olmaya hakkı olmadığına inanıyordu. Yerel polis memurları arasında insanları zevcelerini satması için zorlayanlar bile vardı.
Zevce satışı çeşitli şekillerde 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Hukukçu ve Tarihçi James Bryce'ın 1901'de yazdığına göre, onun zamanında da hala zevce satışları bazen görülüyordu. 1913'te bir kadın Leeds polis mahkemesine kendisinin kocası tarafından bir iş arkadaşına 1£'ya satıldığını gösteren bir delil teslim etmiştir ki bu da İngiltere'de rapor edilmiş en son zevce satışıdır.
Zevce satışının 17. yüzyılın sonlarına doğru sonradan çıkarılmış bir âdet olduğu sanılmaktadır.[2] Gerçi 1302'de birinin karısını başka bir adama senetle devrettiği hakkında bir söylenti vardır.[3] 1750'lerin sonralarında, gazetelerin popüler olmasıyla, zevce satışı haberleri daha da artmıştır.[4] 20. yüzyıl yazarı Courtney Kenny âdeti şöyle açıklar: "yakın zamanda çıkmış bir şey olmadığını gösterecek kadar kökleşmiş bir gelenek".[5] Fakat 1901'de James Bryce zevce satış hakkında "İngiliz kanunlarımızda böyle bir hak kesinlikle yoktur" der.[3] Ayrıca o şunu da gözlemlemiştir: "herkes garip bir alışkanlık olan zevce satışını duymuştur, hatta âdet şu zamanda İngiltere'de fakir kesimlerde ara sıra görülmektedir".[3]
1753 Evlilik Harekâtı'na kadar, İngiltere'de papaz huzurunda evlilik kanunen mecburî değildi, evlilikler gayri resmîydi. Gereken şeyler sadece iki tarafın uygun yaşa ulaşınca(ki bu yaş kızlar için 12 erkekler için 14 idi[6]) birbirleriyle evlenmeye râzı olmasıydı.[3] Evlilikten sonra zevceler kocalarına tamamıyla bağlıydı. Karı-koca yasal bir bütünlük olurdu, zevcelerin yasal statüsü kocasına bağlı olma idi. Seçkin bir hakim olan Sir William Blackstone'nun 1753'te yazdığına göre: "kadının yasal varlığı evlilik sürecinde askıya alınmış olur, ya da en azından kocasına takviye olunur. Kocasının himayesi ve koruması altında her görevi yapar". Evlenmiş kadınlar mülk sahibi olamazdı ki onlar zaten kocalarının mülküydü.[7] Hakim Blackstone ayrıca şunu da gözlemlemiştir ki: "kanunen zevcelerin kısıtlamaları olsa bile, bu kanunlar onların korunması ve onların lehine koyulmuştur. Ki bu da İngiltere Kanunlarının kadına verdiği bir ayrılacaktır".[3]