İklim göçü, “anormal derecede şiddetli yağışlar, uzun süreli kuraklıklar, çölleşme, çevresel bozulma veya deniz seviyesinin yükselmesi ve siklonlar" gibi ani veya kademeli olarak iklimle şiddetlenen felaketlerin etkisiyle, öncelikle gönüllü hareketi ifade eden, iklimle ilgili hareketliliğin bir alt kümesidir.[1] İklim göçmenlerinin çoğu kendi ülkeleri içinde yer değiştirir ancak az sayıda iklim nedeniyle yerinden edilmiş insan da farklı ülkelere yönelir.[2]
İklim değişikliği büyük, küresel ölçekte göçe yol açmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), her yıl ortalama 20 milyon insanın hava olayları nedeniyle dünyanın dört bir yanındaki ülkelerden diğer bölgelere zorla yerinden edildiğini tahmin ediyor.[3] İklimle ilgili felaketler, iklim açısından hassas bölge ve ülkelerde genellikle diğer yapısal zorluklarla karşı karşıya kalan marjinalize edilmiş nüfusları orantısız bir şekilde etkilemektedir.[3] İklim Değişikliğinin Göç Üzerindeki Etkisine İlişkin 2021 Beyaz Saray Raporu, iklim değişikliğinin ve iklimle ilgili göçün savunmasız ve marjinalleştirilmiş toplulukları istikrarsızlaştırmaktan, kaynak kıtlığını şiddetlendirmekten siyasi gerilimi ateşlemeye kadar uzanan çok yönlü etkilerinin altını çizdi.[4]
Mevcut uluslararası anlaşma, bölgesel ve ulusal yasal mevzuatın cok azı iklim göçmenlerine yeterli koruma sağlamaktadır.[3] Bununla birlikte, BM Dispatch'in belirttiği gibi, "iklim değişikliği nedeniyle yerlerinden edilmiş insanlar - uluslararası toplum onları bu şekilde tanımakta yavaş kalsa da - dünyanın her yerinde var."[5] Sonuç olarak, iklim göçü, küresel yaygınlığı ile tanınmaması ve araştırılmaması arasında bir tezat oluşturacak şekilde “dünyanın sessiz krizi” olarak tanımlanmıştır.[6] İklimle ilgili felaketler nedeniyle yerinden edilen insan sayısının 2050 yılına kadar 200 milyonu geçeceği tahmin edilmektedir.[6] Dünya Bankası, 2050 yılına kadar 216 milyon iklim göçmeni olacağını öngörürken,[7] Uluslararası Çevre Programı (IEP), 2050 yılına kadar 1,2 milyar iklim göçmeni olacağını öngörüyor.[8] BM Uluslararası Göç Örgütü ise 2060 yılına kadar 1,4 milyar iklim göçmeni olacağını tahmin etmektedir.[9]
İklim göçmenleri, "anormal derecede şiddetli yağışlar, uzun süreli kuraklıklar, çölleşme, çevresel bozulma veya deniz seviyesinin yükselmesi ve kasırgalar" gibi ani veya kademeli iklim değişikliğinin etkisiyle yönlendirilen, öncelikle gönüllü hareket edenleri ifade eder.[1]
Mevcut çok az uluslararası çerçeve ile bölgesel ve yerel yasal rejim, iklim göçmenlerine yeterli koruma sağlamaktadır.[3] İklim göçmenleri yasal olarak mülteci olarak tanınmazlar ve bu nedenle uluslararası ve yerel mülteci hukuku korumalarından yararlanamazlar.[10] Papa Francis, Laudato si' (2015) adlı mektubunda, "çevresel bozulmanın neden olduğu artan yoksulluktan kaçmak isteyen göçmenlerin ... uluslararası sözleşmeler tarafından mülteci olarak tanınmadığını" kaydetti.[11] Amerika'da, çevresel faktörler nedeniyle yerinden edilmiş kişilere mülteci statüsü yerine insani vizeler veya her zaman kalıcı ikamet ve vatandaşlık yolları sağlamayan tamamlayıcı koruma sunulmaktadır.[3]
Uluslararası ölçekte, 1951 Mülteci Sözleşmesi, iklim faktörlerini bir mülteciyi tanımlamak için belirtilen kriterlerden birisi olarak tanımıyor.[10] Bununla birlikte, Ocak 2020'de BM İnsan Hakları Komitesi, "iklim krizinin etkilerinden kaçan iklim mültecilerinin, evlat edinen ülkeler tarafından iklimi acil bir tehdit oluşturan memleketlerine dönmeye zorlanamayacağına" karar verdi.[12]
İklim göçmenleri, iklim değişikliği nedeniyle kendi ülkeleri içinde veya başka bir ülkeye göç edebilirler. Bununla birlikte, iklim değişikliğine hazırlık ve iklim değişikliğine yanıt niteliğindeki iklim uyum projeleri, toplulukların iklim direncini artırabilir ve insanların iklim değişikliği karşısında yapması gereken göç derecesini azaltabilir.
Yeterince hazırlıklı olmayan topluluklara çevresel zarar veren ve mevcut eşitsizlikleri şiddetlendiren iklim değişikliğinin hem kısa hem de uzun vadeli etkileri vardır.[13] Kısa vadede şiddetli fırtınalar ve doğal afetler gibi ani iklim olayları, kritik altyapıyı yok edebilir, mahalleleri su basabilir, ulaşım sistemlerini bozabilir, tıp merkezlerine aşırı yük bindirebilir, yiyecek ve su kıtlığına neden olabilir, enerji santrallerini istikrarsızlaştırabilir ve insan sağlığını ve refahını tehlikeye atabilir.[14] Uzun vadede, iklim değişikliğinin getirdiği kıtlıklar, kuraklıklar ve diğer kaynak sıkıntıları ve ekonomik zararlar, sağlıksız ortamlara maruz kalma nedeniyle çatışmalara, siyasi istikrarsızlığa ve birikmiş olumsuz sağlık etkilerine neden olabilir.[15][16][17] Kuraklık ve yavaş yükselen sıcaklıklar gibi yavaş etkili olaylar daha karışık etkilere sahiptir, ancak daha uzun vadeli değişikliklere yol açma olasılığı daha yüksektir.[18] Bazı durumlarda iklim değişikliği, sıcaklıkların [19] ve aşırı hava olaylarının ötesinde, ekonomik güvensizliği veya siyasi istikrarsızlığı şiddetlendirebilir ve göçe neden olabilir.[20][21] Bireyler ve ülkeler iklim değişikliğine eşit oranda sebep olmadıkları gibi, krizin olumsuz etkilerinden de ayni şekilde etkilenmemektedirler.[17]
1990'da, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC 1990: 20), iklim değişikliğinin en büyük sonucunun, 'kıyı erozyonu, kıyı taşkını ve şiddetli kuraklık nedeniyle milyonlarca insanın yerinden edilmesiyle' ortaya çıkacak göç olabileceğini ilan etti.[22]
En yaygın tahmin, 2050 yılına kadar dünyada 150-200 milyon insanın iklim değişikliği nedeniyle yerinden olacağı yönündedir. Bu iddianın benzerleri, IPCC'nin (Brown 2008: 11)[23] ve Stern Review on the Economics of Climate Change'in (Stern ve ark. 2006: 3),[24] gibi etkili raporların yansıra Friends of the Earth,[25] Greenpeace Almanya (Jakobeit ve Methmann 2007)[26] ve Christian Aid gibi STK'lar[27] ve Avrupa Konseyi,[28] UNESCO,[29] IOM (Brown 2008) ve BMMYK gibi hükûmetler arası kuruluşlar[30] tarafından da paylaşılmıştır.
François Gemenne bu tahminlerin çoğu zaman, fiilen göç etmesi beklenen insan sayısına değil, risk altındaki bölgelerde yaşayan tum nüfusa dayandığını belirterek, sayıların uyum stratejilerini [veya] farklı güvenlik açığı düzeylerini hesaba katmadığının altını çizmektedir.[31] Ancak Hein de Haas, iklim değişikliği sorununu "kitlesel göç hayaletiyle ilişkilendirmenin gerçeklerden çok efsaneye dayalı tehlikeli bir uygulama olduğunu" savunmakta ve iklim değişikliğine ilişkin acil eylem iddiasını desteklemek için kıyameti andıran göç tahminlerinin kullanılmasını, yalnızca entelektüel olarak sahtekârlık değil, aynı zamanda bu argümanı kullananların güvenilirliğini ve daha geniş kapsamda iklim değişikliği eylemi davasını ciddi şekilde riske attığını ileri sürmektedir.[32]
İklimle ilgili göç genellikle uzak bir mesele olarak çerçevelenirken, aşırı hava olayları şimdiden dünyanın birçok yerinde insanları evlerini terk etmeye zorlamaktadır. Ülke İçinde Yerinden Edilmeyi İzleme Merkezi'ne (IDMC) göre, sadece 2020 yılında, fırtınalar, seller, toprak kaymaları, orman yangınları ve kuraklıklar, 38 milyon insanın kendi ülkesi içinde başka bir bölgeye göç etmesine neden oldu. Bu şimdiye dek bu konuda kaydedilmiş en büyük sayı ve silahlı çatışmalardan kaynaklanan zorunlu göç hareketlerinin üç katı oranında.[33]
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)