Belirimcilik, özellikle bilinç ve zihin felsefesinde indirgemecilikle yer yer tezat oluşturan belirme nosyonuna duyulan inanç. Bir sistemin bir özelliği sistemin diğer özelliklerinin etkileşimi sonucu yeni bir sonuç veriyorsa bu beklenmedik ve diğerlerinden farkı özellik belirim olarak adlandırılır.[1] Beliren özellikler özdeş, birbirine indirgenebilir veya diğer özelliklerden çıkarsanabilir değildir. Bu bağlamsızlık durumunu açıklığa kavuşturabilmek için belirmenin farklı varyasyonları öne sürülmektedir.
Belirimciliğin bütün varyasyonları evrenin sadece fiziksel varlıklardan oluştuğu kabulüyle zihinsel durumların da beynin fiziki değişikliklerinin sonucu olduğunu öne süren fizikalizmle uyum göstermeye çalışmaktadır. Karmaşık adaptif sistemlerin savunucuları da dahil olmak üzere belirimciliğin birçok biçimi evrene statik maddesel olmaktan ziyade ilişkisel veya süreçsel bir görüş getirmektedir. Ayrıca, zihin ve beden farklı tipte ilişkisellikler olarak değerlendirilebileceği için zihin-beden ikiliğinin kavramsal bir hata olduğu görüşündedirler. Bir zihin felsefesi olarak(sadece zihin felsefesi dahilinde bir görüş değildir) belirimcilik idealizm, eleyici materyalizm, benlik teorileri, nötr monizm, topyekün ruhçuluk ve töz düalizmi formlarıyla farklılaşmakla beraber özgülük düalizmiyle yakından ilişkilidir. Bir belirim teorisinin zihinsel nedenselliği mi kapsaması gerektiği, epifenomenal durumların üzerinde mi durması gerektiğine dair bir açıklık yoktur.
Belirimciliğin bazı varyasyonları zihin-beden problemi yerine bütün doğayı anlamak için hiyerarşik veya katmanlı bir görüşü savunarak her üst katmanda artan karmaşıklığın kendi özel bilimini gerektireceğini öne sürer. Kimya, tipik fizik bilimleri(matematiksel fizik, parçacık fiziği ve klasik fizik) üzerine inşa edilmiştir ve daha sonra biyoloji, psikoloji ve sosyal bilimler gelmektedir. İndirgemeci yanıt, bilimin bir kolaylık meselesi olduğunda anlaşır. Prensipte kimya fizikten türemiştir ve bu görüş kimyanın kuantum-mekanik temellerinin atılmasından sonra kuvvet kazanmıştır.[2]
Diğer varyasyonlar zihin ve bilinç için özel ve anormal belirimci açıklamaların gerekli olduğunu düşünerek zihin felsefesi içinde belirli bir kutup oluşturular. Douglas Hofstadter bu görüşü şöyle özetler: "Ruh, onun parçalarının toplamından daha fazlasıdır." Bazı filozoflar bilincin zor problemini oluşturan qualiayı öne sürerler ve indirgemeci açıklamalara karşı çıkarlar. Buna karşın indirgemeciler, zihnin ve yaşayan şeylerin atipik gözüken özelliklerinin gerçekte atipik olmadıklarını, doğanın temel bileşenleriyle özdeş olduklarını ve indirgeme yoluyla anlaşılabileceğini savunurlar.
Ara durumlar da mümkündür: örneğin bazı belirlenimciler belirimin ne evrensel olduğunu ne de bilinçle kısıtlı olduğunu savunmaktadır. Bu durum (örneğin) canlı varlıklar, öz örgütlenmeli sistemler veya karmaşık sistemler için geçerlidir.
Bazı filozoflar beliren özellikleri azalan nedensellik olarak da bilinen daha temel nedensel seviyelerle etkileşimlerin sonucu olarak görürler. Diğer görüşler üst düzey özellikleri daha alttaki seviyelerle doğrudan nedensel ilişkiler kurmadan ortaya çıkan gelivermeler olarak kabul ederler.
Şimdiye kadar tartışılan bütün olgular eşzamanlıdır, yani belirimler eşzamanlılık esasına dayanmaktadır. Ama başka bir varyasyon artzamanlı bir görüş öne sürmektedir. Bu görüşe göre belirimler evrenin geçmişinden bağımsız olarak gerçek anlamda yeni özellikler ortaya çıkarabilir. (Sadece maddenin düzenlenme veya biçimiyle belirlenimsizlikle zıtlık oluşturur.) Bu evrimden ilham alan teorilerin Alfred North Whitehead ve Charles Hartshorne'un süreç felsefesinde olduğu gibi genellikle teolojik bir yanı vardır.
Belirim kavramı edebiyat ve sanat, tarih, dilbilim, bilişsel bilimler v.b. teorilerilerinde uygulanmaktadır. (v. esp.: J. Fontanille, B. Westphal, J. Vion-Dury, éds. L'Émergenceh—Poétique de l'Émergence, en réponse aux travaux de Jean-Marie Grassin, Bern, Berlin, etc., 2011; and: the article "Emergence" in the International Dictionary of Literary Terms (DITL).
Vitalizmin arıtılmış bir hali çağdaş moleküler histoloji içinde belirim süreçlerine örnek olan organizmaların (hatta belki de hayatın kendisi) belirim sürecinin bazı anahtar örgütlenme ve yapılanma özellikleri olarak tanınabilir. Birbirine geribildirim döngüsüyle bağlı olan kimyasal süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkan karmaşıklığın bütünü, karmaşıklığın öğelerinin bütünün sahip olduğu kurucu reaksiyonlara sahip olmaması sebebiyle öğeleri üzerinden tanımlanamaz. [3][4]
Belirim sistem özelliklerinin geleneksel vitalist kavramlarla gruplandırılıp gruplandırılamayacağı tartışmalıdır.[5] Kirshner ve Michison hücre ve organizma fizyolojisi çalışmalarını "moleküler vitalizm" adı altında bin yıllık vitalizm damarıyla birleştirmekten yanadır.[6]
Emmeche ve diğerlerine göre (1997):
"Bir tarafta birçok bilimci ve filozof belirime sadece bir sözde-bilim gözüyle bakmaktadır. Diğer taraftan fizikteki, biyolojideki, psikolojideki yeni gelişmeler ve bilişsel bilim, yapay yaşam gibi disiplinlerarası alanlar, çizgisel olmayan dinamik sistemler üzerine olan çalışmalar üst seviye karmaşık sistemlerin 'toplu davranış'ına kuvvetle odaklarak bu durumları belirim olarak ifade etmekte ve bu terim bu tür sistemleri karakterize etmek için gittikçe daha çok kullanılmaktadır.[7]
Emmeche ve diğerleri (1998) "vitalist ve belirimci yaklaşımlar arasında önemli bir farklılık vardır: Vitalistlerin yaratıcı gücü inorganiklerle değil, sadece organik maddelerle ilgilidir. Ne olursa olsun belirim, maddenin yeni özellikler yaratmasıdır. Vitalizm formlarında gerçek açıklayıcı güçler olmaksızın fazladan-fiziksel tanımlar(yaşamsal güç, entelechy, yaşam atılımı gibi) varsayılmıştır. Bu tanımlar entelektüel sakinleştirici, sözlü yatıştırıcı gibi işlev görmüş, teşvik edici yeni yollarda ilerlemekten ziyade boğucu soruşturmalara sebep olmuştur." demektedir.[8]
İlk belirimci teorisyenler yeni bir belirim haline gelen suyu örnek göstermişlerdir: Hidrojen (H) ve oksijen (0) H2O (su) formunda birleşmektedir. Bu örnekte standart koşullar altında akışkan olma özelliği belirmiştir. Ancak daha önemli ve yeni bir örnek fizikçi Erwin Schrödinger tarafından verilmiştir: Farklı şekillerde düzenlenmiş tamamen aynı atomlardan oluşan ve buna rağmen farklı fiziksel özelliklere sahip izomer olarak adlandırılan molekül ailesi. Benzer şekilde enantiyomer molekülleri tamamen aynı atomlardan oluşsalar da birbirinin ayna görüntüsü şeklinde olan iki enantiyomer molekül diğer moleküllerle etkileşime girdiğinde farklı özellikler göstermektedir.
Biyolog Ursula Goodenough ve Terrence Deacon'un 2006 tarihli makalesi The Sacred Emergence of Nature'de fiziksel ve biyolojik belirim örnekleri birbiriyle ilişkilendirilerek doğal dünyada karmaşıklığın nasıl ortaya çıktığına dair modern bilim anlayışı çerçevesinde belirimcilik felsefesine kanıtlar sunulur ve dini naturalizm desteklenir. Doğadaki belirim formları için daha uzun bir derlemeye biyolog Harold J. Morowitz'in 2004 tarihli The Emergence of Everything kitabında yer verilmiştir.
Go oyununda taşların yerleştirilmesi ve hareket ettirilmesini kısıtlayıcı kurallar vardır. Bir grup taşın oluşturduğu "belirim" diye örnekleyebileceğimiz oyun içinde "iki göz" terimiyle kurallaştırılmış "canlı" diye ifade edilen durumda taşlar hareket ettirilemez. Oyunun önemli bir parçası olan durum bilinmeden oyun oynanamaz veya anlaşılamaz; ama bu kuralların bir parçası değildir. Benzer bir şekilde Conway'in Hayat Oyunu'nunda hareket etme veya çoğalma gibi dikkat çekici özelliklere sahip bazı hücre modelleri açıkça kurallarla kodlanmış değildir.
Alt seviye özelliklerle özdeş olmayan üst seviye özellik örneklerini keşfetmek kolay olsa da, bu özelliklerin alt seviye özelliklere indirgenebilir olup olmadığı veya alt seviye özelliklerin onlara temel oluşturup oluşturmadığı tartışmalıdır.
John Stuart Mill kendi belirimcilik anlayışını System of Logic (1843)'te özetlemektedir. Mill, dinamik kuvvetlerin basit hareketleri oluşturmak için birleştiğini savunmuştur Bu onun deyimiyle doğanın kanunu olan "Nedenlerin Birleşimi"dir. Mill'e göre belirim özellikler bu kanuna tabi değildir, bu özellikler kendi parçalarının toplamından daha fazlasını ifade etmektedir.
Mill belirim özelliklere örnek olabilecek çeşitli kimyasal reaksiyonlara inanmıştır (onun zamanında çok az anlaşılmıştır). Ancak bazı eleştirmenler fiziksel kimyanın tatmin edici indirgemeci cevaplar verebileceğine inanmaktadır. Örneğin prensipte Schrödinger denkleminin kimyanın bütününü kapsadığı iddia edilmiştir.[9]
Samual Alexander Space, Time, and Deity (1920)'de kısmen psikolog C. Lloyd Morgan'ın Emergent Evolution'ından ilham alarak kendi belirimcilik görüşünü ortaya koymuştur. Alexander, belirimin temelde anlaşılamaz olduğuna inanmış ve onu "kaba deneysel gerçek" olarak nitelendirmiştir.
Fenomenler ve farklı seviler arasındaki nedensel ve açıklayıcı boşluğa rağmen Alexander, belirim niteliklerinin epifonomenal olmadıklarını söylemiştir. Onun görüşünün indirgemeci olmayan fizikalizmin veya gelirverme teorisinin en iyi tarifi olduğu söylenebilir.
Ludwig von Bertalanffy belirimciliğin daha çağdaş bir yorumu olan Genel Sistem Teorisi (GST)'ni kurmuştur. GST'nin birçok öğesi Fritjof Capra'nın The Web of Life'ında bulunabilir.
Adresleyici belirimcilik (indirgeyici olmayan fizikalizm konusu altında) Jaegwon tarafından zihin-beden problemine nedensel kapalılık ve üstbelirlenim temelli bir çözüm olarak öne sürülmüştür.
Kim'e göre belirimcilik fizikalizmle uyum içinde olmalıdır ve fizikalizmde nedensel kapalılık prensibine göre her fiziksel olay fiziksel nedenlere dayandırılır. Bu görüş zihinsel nedensellik çerçevesini terk etmemektedir. Eğer bedensel hareketlerimizi vücudumuzun bir önceki karar ve niyetleri belirliyorsa bu durum üstbelirlenim olmalıdır. Bu anlamda zihinsel nedensellik özgür iradeyle aynı değildir, sadece zihinsel durumların nedenselliğe uygun olduğu iddia edilmektedir. Belirimci cevaplar zihinsel nedensellik görüşü dışına çıkarsa bir epifenomenalizm konumu alırlar.
Kim, bu durumu şu şekilde açıklamaktadır: Z1, Z2'ye sebep olur (zihinsel durumlar) ve F1, F2'ye sebep olur (fiziksel durumlar). F1, Z1'i gerçekleştirir ve F2, Z2'yi gerçekleştirir. Ancak Z1, F1'in nedensel etkisi değildir. (yani Z1, F1'in yan sonucudur). F1, F2'nin nedeni ve Z1, F1'in bir sonucuysa Z2, F2'nin bir sonucudur. Kim, bu problem için yalnızca iki seçenek olan düalizmin (zihinsel durumların fiziksel durumlardan farklı olduğunu) veya eleyiciliğin (zihinsel durumların olmadığını) kabul edilmesi gerektiğini söyler.