Bu madde önerilmeyen biçimde kaynaklandırılmıştır.Eylül 2024) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) ( |
İsrail'in, Filistinlilere karşı soykırımı kışkırtma veya soykırım suçları işlediği söylenmektedir. Bu söylem, destekçileri tarafından İsrail'in bir "yerleşimci sömürgeciliği devleti" olarak kavramsallaştırılmasıyla ilişkilendirilmektedir.[1][2][3] Bu duruşu benimseyenler, İsrail'in Filistin karşıtlığı, İslamofobi, Arap karşıtı ırkçılık ve Batı Şeria'yı ilhak etme önerisi nedenleriyle soykırım yaptığını söylemektedirler ve Nakba, Sabra ve Şatilla Katliamı, Gazze Şeridi Ablukası, 2014 Gazze Savaşı ve özellikle 2023'te başlayan Hamas–İsrail Savaşı'na atıfta bulunmaktadırlar. Uluslararası hukuk ve soykırım akademisyenleri de İsrailli yetkilileri insandışılaştırıcı bir dil kullanmakla suçlamaktadırlar.[4][5]
Bu suçlama ABD, İsrail ve çeşitli kuruluşlar tarafından reddedilmiştir.[kim?][6][7][8] Bazı akademisyenler Filistinlileri soykırım kurbanı olarak tanımlarken diğerleri onların soykırım kurbanı değil, etnik temizlik, nüfusun politik temizliği, kültürel soykırım veya benzerlerinin kurbanı olduğunu savunmaktadır; diğerleri ise bunların hiçbirinin gerçekleşmediğini iddia etmektedir.
2010 yılında tarihçiler Martin Shaw ve Omer Bartov; Nakba olarak bilinen, 1947–1949 yılları arasında gerçekleşen ve Filistinli Arapların zorla sürüldüğü olayın bir soykırım olarak kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin bir tartışma yürütmüş, Shaw bunun bir soykırım olabileceğini savunurken Bartov buna karşı çıkmıştır.[9][10][11] Britanya Müslüman Konseyi eski Genel Sekreter Yardımcısı Daud Abdullah, "Siyonist liderlerin beyan ettikleri niyet göz önüne alındığında, bu toptan yıkım ve Filistin köylerinin nüfusunun azaltılması Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde belirtilen soykırım tanımına kolayca uymaktadır." ifadesini kullanmıştır.[12] Birçok akademisyen Nakba sırasında Filistinlilerin etnik temizlik yaşadığını, ancak bu olayı soykırım olarak görmediklerini yazmışlardır.
Eylül 1982'de, Lübnan İç Savaşı sırasında Beyrut'un Sabra mahallesinde ve bitişiğindeki Şatilla Mülteci Kampı'nda, çoğunluğunu Filistinliler ve Lübnanlı Şii Müslümanların oluşturduğu 460 ila 3.500 arasında sivil öldürüldü. Cinayetler, o dönemde Lübnan'daki başlıca Hristiyan milislerden biri olan Lübnan Kuvvetleri tarafından gerçekleştirildi. Lübnanlı milisler, cinayetleri 16 Eylül akşamı ile 18 Eylül sabahı arasında, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Filistin kampını kuşatmışken gerçekleştirdiler.[13][14][15][16] IDF milislere, İsrail'in Batı Beyrut'a yönelik daha büyük bir harekâtının parçası olarak Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) savaşçılarını Sabra ve Şatilla'dan çıkarmalarını emretmişti. Katliam devam ederken, IDF zulüm yapıldığına dair raporlar aldı; ancak bunu durdurmak için herhangi bir eylemde bulunmadı.[17]
16 Aralık 1982 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Sabra ve Şatilla Katliamı'nı kınadı ve bunun bir soykırım eylemi olduğunu ilan etti.[18] BM'nin oylama kaydına göre "evet" oyu sayısı 123, "hayır" oyu sayısı 0, "çekimser oy" sayısı 22, oy kullanmayanların sayısı ise 12 idi.[19][20][21] Kanada delegesi şunları söyledi: "Soykırım terimi, bizim görüşümüze göre bu insanlık dışı eyleme uygulanamaz."[21] Singapur delegesi, "evet" oyu vererek şunları ekledi: "Delegasyonum, 'soykırım eylemi' teriminin kullanılmasından üzüntü duyuyor. [...] 'Soykırım' terimi; ulusal, etnik, ırksal veya dinî bir grubu tamamen veya kısmen yok etme niyetiyle işlenen eylemler anlamında kullanılmaktadır." Kanada ve Singapur, Genel Kurul'un böyle bir olayın soykırım teşkil edip etmeyeceğini belirleme yetkisine sahip olup olmadığını sorguladılar.[21] Buna karşın Sovyetler Birliği şunu ileri sürdü: "İsrail'in Lübnan topraklarında yaptığı şey için kullanılacak kelime "soykırımdır". Amacı Filistinlileri bir ulus olarak yok etmektir."[22] Nikaragua delegesi şu ifadelerde bulundu: "20. yüzyılın ortalarında Nazi imha politikasından bu kadar acı çeken bir Holokost halkının aynı faşist, soykırımcı argümanları ve yöntemleri başka halklara karşı kullanacağına inanmak zordur."[22] Amerika Birleşik Devletleri, "Katliamın suç teşkil ettiği şüphe götürmezken; bu trajediyi 1948 Sözleşmesi'nde tanımlandığı şekliyle soykırım olarak nitelendirmek, dilin ciddi ve pervasızca kötüye kullanılmasıdır." yorumunda bulundu.[21] İrlanda Ulusal Üniversitesi İrlanda İnsan Hakları Merkezi Direktörü William Schabas, şunları belirtti: "Soykırım teriminin, hukuki kesinlik kaygısından ziyade İsrail'i utandırmak için seçildiği açıktır."[21][23]
Aynı yıl İrlandalı politikacı Seán MacBride başkanlığındaki bağımsız bir komisyon, İsrail'in bildirilen uluslararası hukuk ihlallerini araştırdı ve altı üyesinden dördü, "Filistin halkının ulusal ve kültürel haklarının ve kimliğinin kasıtlı olarak yok edilmesinin soykırım anlamına geldiği" sonucuna vardı.[24] Komisyon sonuç olarak, "İsrail'in Filistin halkına yönelik politika ve uygulamalarıyla ilgili olarak soykırım kavramının açıklığa kavuşturulması için yetkili bir uluslararası organın tasarlanmasını veya kurulmasını" tavsiye etti.[25] Gazeteci David Hirst, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kararının hâlâ taraflı olarak nitelendirilebileceğine inanmaktadır. Genel Kurulunun kararının hâlâ taraflı olarak nitelendirilebileceğini, ancak MacBride Komisyonu ve dört üyesinin görüşlerini paylaşan dünya genelindeki bireyler, özellikle de Yahudiler için aynı şeyi söylemenin daha zor olduğunu düşünmektedirler.[26]
Katliam, İsrail merkezli Kahan Komisyonu tarafından da soruşturuldu. Komisyon, hiçbir İsraillinin cinayetlere doğrudan karışmamış olmasına rağmen, bazı İsrailli bakanların ve askerlerin dolaylı olarak sorumlu olduğu sonucuna vardı. Liderleri Beşir Cümeyyil'in iki gün önceki bir bombalı saldırıda diğer 26 falanjistle birlikte öldürülmesinden sonra Lübnanlı müttefiklerinin duygularını dikkate almaları gerekirdi,[27] ve ayrıca ilk bilgi alındığında cinayetleri durdurmak için kararlı bir şekilde harekete geçmiştir.[28] Komisyonun bulguları İsrail hükûmeti tarafından şiddetli, rakip, hükûmet yanlısı ve karşıtı protestoların ortasında gönülsüzce kabul edildi.[29]
2005 yılında ve 2007 yılında İsrail, Mısır hükûmetinin desteğiyle Gazze Şeridi'ne mal ve insan giriş çıkışına abluka uyguladı. İsrailli Yeni Tarihçi Ilan Pappé "İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde yaptıklarını tanımlamanın tek uygun yolunun soykırım olduğunu" savunmuştur.[30][31] Ve Pappé 2017 tarihli "İsrail Hakkında On Mit" adlı kitabında şunları yazmıştır "İsrail'in 2006'dan bu yana gerçekleştirdiği eylemlerin teröre karşı meşru müdafaa savaşının bir parçası olduğu iddiası. Ben buna ... Gazze halkına yönelik aşamalı bir soykırım demeye cüret edeceğim. "[32] 2023 yılında International Journal of Human Rights dergisinde yazılan bir makalede, Muhammed Nijim, "Gazze Şeridi'ne Abluka uygulanmaya başlandıktan sonra yürürlüğe konan İsrail politikalarının ağır çekim soykırım anlamına geldiğine" inandığını dile getirmiştir.[33]
Koruyucu Hat Operasyonu olarak da anılan 2014 Gazze Savaşı, İsrail tarafından 8 Temmuz 2014 tarihinde Gazze Şeridi'nde başlatılan bir askeri operasyondur. Filistinli bir İnsan Hakları örgütü olan Al-Haq, hazırladığı bir raporda 2014 yılında İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısı sırasında uluslararası hukukun ciddi şekilde ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Örgüt, diğer Filistinli insan hakları örgütleri Filistin İnsan Hakları Merkezi, Al Mezan İnsan Hakları Merkezi ve Addameer ile birlikte, İsrail'in 2014 Gazze saldırısı sırasında işlenen insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatması için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne yasal bir dosya sundu. Soykırım suçu bu gruplar tarafından bir İsrail suçu olarak anılmıştır.[34] Ayrıca, Holokost'tan kurtulanların ve kurbanların soyundan gelen yüzlerce kişiyle birlikte onlarca hayatta kalan, 2014 Gazze Savaşı sırasında Gazze'de 2.000'den fazla Filistinlinin ölümünden dolayı İsrail'i "soykırım" yapmakla suçladı.[34]
2021 Filistin-İsrail çatışmaları sırasında sosyal medyada dolaşan bir videoda İsrailliler Batı Duvarı'nda kutlama yaparken arka planda Mescid-i Aksa yakınındaki bir ağaç yanmaktadır. İsrailli Yahudilerden oluşan büyük bir kalabalık 10 Mayıs'ta caminin yakınında yakılan ateşin etrafında toplanarak "isimleri silinsin" anlamına gelen İbranice bir lanet olan yimakh shemam' sloganları attı. IfNotNow kurucu ortağı ve B'Tselem USA direktörü Simone Zimmerman onları "Filistinlilere yönelik soykırımcı düşmanlık - cesaretlendirilmiş ve filtrelenmemiş" sergilemekle eleştirdi.[35][36] The Intercept videoyu "rahatsız edici" ve bir "aşırı milliyetçi çılgınlık" örneği olarak tanımladı. Müşterek Liste'nin Knesset üyesi olan Ayman Odeh videonun "şok edici" olduğunu söyledi.[36]
2021 yılında soykırım suçlaması, aralarında normalde İsrail'in politikalarını eleştirenlerin de bulunduğu bazı Yahudi ve İsrailli insan hakları avukatları tarafından 'saçma' ve 'temelsiz' olarak reddedildi.[8]
Yahudi Seçmen Enstitüsü tarafından 2021 krizinin ardından Amerikalı Yahudiler arasında yaptırılan bir kamuoyu araştırmasında, %22'lik bir kesim "İsrail'in Filistinlilere karşı soykırım uyguladığı" görüşüne katılmıştır.[37]
2023 İsrail-Hamas Savaşı, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e saldırarak çoğu sivil yaklaşık 1.200 kişiyi öldürmesinin ardından başladı; bu İsrail'in karşı saldırısına yol açtı.[38][39][40] İsrail bir gün sonra Hamas'a resmen savaş ilan etti. Bazı Filistinliler bu şiddetin İsrail tarafından Filistinlilere karşı soykırımı meşrulaştırmak için kullanılacağı endişesini dile getirdi.[41][42][43] Time'a göre, bu savaşın Filistinlilere karşı bir soykırım olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği konusunda şu anda bir anlaşmazlık bulunmaktadır.[44] 15 Ekim'de TWAILR 800'den fazla hukukçunun imzaladığı ve "İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı soykırım suçu işlenmesi ihtimalinden duyulan endişeyi" dile getiren ve BM organlarına çağrıda bulunan bir bildiri yayınladı, BM Soykırımı Önleme ve Koruma Sorumluluğu Ofisi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılığı Ofisi de dahil olmak üzere "derhal müdahale etmeleri, gerekli soruşturmaları yürütmeleri ve Filistin halkını soykırımdan korumak için gerekli uyarı prosedürlerine başvurmaları" çağrısında bulundu. "[45][46][47]
19 Ekim 2023 tarihinde, 100 sivil toplum örgütü ve altı soykırım akademisyeni Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Karim Khan'a bir mektup göndererek, savcının önünde bulunan davalar için İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarması çağrısında bulundu; Filistin topraklarında 7 Ekim'den bu yana soykırıma teşvik de dahil olmak üzere işlenen yeni suçları soruşturması; savaş suçlarına karşı önleyici bir bildiri yayınlaması ve tüm devletlere uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini hatırlatması çağrısında bulundu. Mektupta, İsrailli yetkililerin açıklamalarında "Filistinlileri tanımlamak için insanlıktan çıkarıcı bir dil kullanarak savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım işlemeye teşvik etme konusunda açık bir niyet" belirttikleri kaydedildi. Belgeyi imzalayan altı soykırım uzmanı akademisyen şunlardır: Raz Segal, Barry Trachtenberg, Robert McNeil, Damien Short, Taner Akçam ve Victoria Sanford.[48] Aynı gün, Anayasal Haklar Merkezi avukatları, İsrail'in taktiklerinin "Gazze'deki Filistin nüfusunu yok etmek için hesaplandığını" belirtti ve Biden yönetimini "ABD yetkilileri, İsrail'in gelişmekte olan soykırımını önlemedeki başarısızlıklarından ve bunu teşvik ederek ve maddi olarak destekleyerek suç ortaklığı yapmalarından sorumlu tutulabilir" konusunda uyardı. yetkilileri, İsrail'in soykırımını engellemedeki başarısızlıklarının yanı sıra soykırımı teşvik ederek ve maddi olarak destekleyerek suç ortaklığı yapmaktan da sorumlu tutulabilir."[49] 1 Kasım'da Defence for Children International ABD'yi İsrail'in "soykırım suçuna" ortak olmakla suçladı. "[50]
2 Kasım'da BM özel raportörlerinden oluşan bir grup, "Filistin halkının ciddi bir soykırım riski altında olduğuna inanmaya devam ediyoruz" açıklamasında bulundu.[46][51]
4 Kasım'da BM Güvenli İçme Suyu ve Sanitasyon İnsan Hakları Özel Raportörü Pedro Arrojo, Roma Statüsü'nün "diğerlerinin yanı sıra gıda veya ilaca erişimden yoksun bırakmayı" bir imha biçimi olarak sayan 7. maddesine dayanarak, "açık bir niyet olmasa bile, verilerin savaşın soykırıma doğru gittiğini gösterdiğini" söyledi.[52] Üç Filistinli hak grubu Al-Haq, Al Mezan ve Palestinian Centre for Human Rights, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (ICC) dava açarak İsrail'in "apartheid" ve "soykırım" suçlarından soruşturulmasını ve İsrailli liderler hakkında tutuklama emri çıkarılmasını talep etti.[53]
Notre Dame Üniversitesi profesörlerinden Ernesto Verdeja, 14 Kasım'da Time dergisine verdiği demeçte, İsrail'in Gazze'deki eylemlerinin bir "soykırım kampanyasına" doğru yöneldiğini belirterek, "bir güvenlik kriziniz olduğunda vereceğiniz yanıt... ateşkes, müzakere ya da soykırım olabilir" dedi. "[44] City University of New York profesörü Victoria Sanford, Gazze'deki olayları 1960-1996 yılları arasında Guatemala'da 200,000 Mayalı'nın öldürülmesi ve ortadan kaybolmasıyla karşılaştırdı, bu olay bugün Guatemala soykırımı olarak biliniyor.[54] Yale Üniversitesi soykırım çalışmaları direktörü David Simon, bir mahkemenin IDF'yi soykırım suçu işlemekten suçlu bulmasının mümkün olduğunu belirtmiş, ancak "etnik grubu yok etme niyetini bu şekilde ilişkilendirmenin zor olması nedeniyle kesinlikle ders kitabı olmadığını" eklemiştir. "[54] Yale'den Ben Kiernan olayların "soykırımın yasal tanımını karşılamak için gerekli olan çok yüksek eşiği karşılamadığı" görüşünü dile getirmiştir.
16 Kasım'da bir grup Birleşmiş Milletler uzmanı Filistinlilere yönelik "soykırım kışkırtıcılığının arttığına dair kanıtlar" olduğunu söyledi.[55][56] Jewish Voice for Peace ise şunları belirtti: "İsrail hükümeti Gazze halkına karşı soykırım savaşı ilan etmiştir. Filistinlilerin, İsraillilerin ve tüm insanların eşitlik ve özgürlük içinde yaşayacağı bir gelecek için çalışan bir örgüt olarak, vicdan sahibi herkesi Filistinlilere yönelik bu soykırımı durdurmaya çağırıyoruz."[57]
İsrail'in tahliye emri, Oslo Anlaşması'na dahil olan Norveçli eski diplomat Jan Egeland tarafından zorla nüfus transferi olarak nitelendirildi.[58] "Zorla nakil", sivil bir nüfusun kendisine karşı organize bir suçun parçası olarak zorla yer değiştirmesidir ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından insanlığa karşı suç olarak kabul edilir.[59] Egeland, BBC ile yaptığı bir röportajda, "Hayatları için kaçan yüz binlerce insan var - [bu] tahliye olarak adlandırılması gereken bir şey değil. Bu, insanların tüm kuzey Gazze'den zorla nakledilmesidir ve Cenevre sözleşmesine göre bu bir savaş suçudur."[58] BM Özel raportörü Francesca Albanese Gazze'de kitlesel bir etnik temizlik yaşandığı uyarısında bulundu.[60] Stockton Üniversitesi'nde Holokost ve Soykırım Çalışmaları programının direktörü olan İsrailli tarihçi Raz Segal, bunu "ders kitabı niteliğinde bir soykırım vakası" olarak nitelendirmiştir. "[61] Bir Politika belgesi: Araştırma yapan ancak politika belirlemeyen bir bakanlık olan İsrail İstihbarat Bakanlığı'nın sızdırılan politika belgesi, Gazze nüfusunun kalıcı olarak Mısır'a sürülmesini önerdi ve bu etnik temizliğin onaylanması olarak nitelendirildi; İsrail hükümeti raporu varsayımsal bir "kavram belgesi" olarak küçümsedi.[62][63] Transfer, İsrail hükûmeti içinde bir tartışma ve anlaşmazlık konusudur ve bazıları açıkça Filistinlilerin Gazze'den kalıcı olarak sınır dışı edilmesini istemektedir.[64]
Soykırım terimi 1944 yılında bir Yahudi tarafından ortaya atılmıştır. Polonyalı hukuk bilgini Raphael Lemkin, kendisi için "bu terimin toplu katliam anlamına gelmediğini" açıklamıştır.[34]
“ | Daha sık olarak [soykırım], ulusal grupların yaşamının temel dayanaklarını yok etmeyi amaçlayan koordineli bir planı ifade eder, böylece bu gruplar bir yanıklığa maruz kalmış bitkiler gibi kurur ve ölür. Bu amaç, siyasi ve sosyal kurumların, insanların kültürlerinin, dillerinin, millî duygularının ve dinlerinin zorla parçalanmasıyla gerçekleştirilebilir. Kişisel güvenliğin, özgürlüğün, sağlığın ve haysiyetin tüm temellerini ortadan kaldırarak gerçekleştirilebilir. Bu araçlar başarısız olduğunda, son çare olarak makineli tüfek her zaman kullanılabilir. Soykırım, bir varlık olarak ulusal bir gruba yöneliktir ve bireylere yönelik saldırı, ait oldukları ulusal grubun yok edilmesine göre yalnızca ikincildir.[34] | ” |
Yair Auron'a göre, 1948'den 2008'e kadar "araştırmacılar" İsrail-Filistin çatışmasını soykırım kavramı açısından analiz etmemiş, ancak daha sonra tartışmalar başlamıştır. Auron 2017'de Filistin soykırımı kavramına ilişkin söylemin zaman içinde artmasını beklediğini ifade etmiştir.[65]
2010 yılında siyaset bilimi profesörü Martin Shaw, 1948 yılında İsrail'de Filistinli Arap toplumunun çoğunluğunun ortadan kaldırılmasının soykırım teşkil ettiğini savunmuştur.[65] Shaw, soykırımın kapsamının insanların yok edilmesiyle sınırlı olmadığını, bunun yerine soykırımın amaçlarına odaklanan ve "soykırımsal şiddeti" sivillere yönelik yaygın yıkıcı önlemler olarak tanımlayan "uluslararası bir tarihsel perspektif" önerdiğini belirtmiştir.[66] Soykırımın genişletilmiş tanımıyla Shaw, 1948 Nakba'sının Filistin toplumu açısından kısmen soykırımsal olduğunu iddia etmektedir: "belirli soykırımsal itkiler, hem yerel hem de ulusal kararlar yoluyla durumsal ve aşamalı olarak gelişmiştir... savaş bağlamında Filistinli ve Arap düşmanla etkileşim içinde gelişen, kısmen merkezsiz, ağ bağlantılı bir soykırım."[66]
Haifa Rashed ve Damien Short, Lemkin'in orijinal soykırım kavramının "İsrail/Filistin çatışmasında yer alan tarihsel ve süregelen, kültürel ve fiziksel, yıkıcı sosyal ve siyasi ilişkileri" analiz etmek için kullanılabileceğine inandıklarını dile getirmişlerdir.[67] Ayrı bir yayında Rashed, Short ve John Docker, çatışmanın soykırım çalışmaları alanında yeterince ilgi görmediğini, çünkü akademik "alanın Siyonist sindirme ve 'ad hominem' saldırıdan korktuğunu" savundu.[68] Üçlü, devam etmekte olan "Siyonist projenin Filistin halkına karşı yapısal bir yerleşimci-sömürgeci soykırım" olduğu yönündeki olası argümanı gündeme getirmiştir.[68] Üçlü şunları ifade etmiştir: "Ayrımcı arazi ve planlama politikaları", Filistinli İsraillilerin "azınlık haklarını" bastıran bir hükûmetin merceği kullanılarak görülebilir, ancak bu "bireysel kurbanların bunu soykırım olarak deneyimlemesini engellemez".[68] Tarihçi Lawrence Davidson, kültürel soykırım hakkındaki kitabında İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili bir bölüme yer vermiştir.[69]
İsrailli tarihçi Raz Segal, 2023 Hamas'ın İsrail'e saldırısı, İsrail'in karşı saldırıları ve sivil halka su ve yiyecek verilmemesini de içeren Ekim 2023 İsrail'in Gazze Şeridi'ne uyguladığı abluka bağlamında, bunu "ders kitabı niteliğinde bir soykırım vakası" olarak tanımladı ve 1948'de İsrail'in kurulması sırasında Filistinlilerin sürülmesi olan Nakba ile ilişkilendirdi.[70]
İsrail'in apartheid suçunu işlediğini Yesh Din adına savunan İsrailli insan hakları avukatı Michael Sfard, 2020 yılında İsrail'in Filistinlilere yönelik politikasının "soykırımın ne olduğunun eşiğini bile karşılamaya başlamadığını" ve suçlamanın "çok önemli ve ciddi soykırım kavramını ucuzlattığını" yazdı.[71][72]
İngiliz tarihçi Simon Sebag Montefiore, İsrail'in Batı Şeria'yı işgalinin "sert, adaletsiz ve baskıcı" olduğunu ve hem 2022 hem de 2023'te 100'den fazla Filistinlinin İsrailli yerleşimciler tarafından öldürüldüğünü savunarak, bunu bir soykırım olarak görmediğini belirtti.[73]
Ronit Lentin 2010 yılında 1948 Nakba'sının "soykırım" değil, etnik temizlik veya "spaciocide" olduğunu yazmıştır.[74] Oxford Üniversitesi'nde İsrail Çalışmaları profesörü olan Derek Penslar, 2013 yılında Filistinlilerin Nakba sırasında "etnik temizliğe" maruz kaldığını, ancak "soykırım olmadığını" belirtmiştir, Penslar'a göre Nakba "bir halkı yok etmek anlamına gelmektedir".[68][75] Daha önce, 2006 yılında tarihçi Ilan Pappé ve 2007 yılında soykırım uzmanı Mark Levene 1948 Nakba'sının "etnik temizlik" olduğunu belirtmiştir, Levene, Pappé'nin Nakba üzerine yaptığı araştırmanın "soykırım ve onun optimal olmayan varyantları konusuyla ilgilenen okuyucu ve araştırmacıların dikkatini talep ettiğini" ve Nakba'nın "Ermeni soykırımı kadar süregelen bir öneme sahip olduğunu" belirtmiştir.[68] Ancak Pappé 2006 ve 2007 yıllarında İsrail'in 2006 yılında Gazze'de Filistinlileri öldürmesini "soykırım" olarak nitelendirmiştir.[31][76] Pappé 2009 yılında 2009 Gazze Savaşı'nı "soykırım" olarak nitelendirmiş ve "soykırım operasyonlarının" "geçmişte yaşanan hiçbir şeyle bağlantısı olmayan ve herhangi bir ideoloji ya da sistemle ilişkilendirilmeyen" operasyonlar olarak ele alınmasını kınamıştır.[74] Pappé 2013 yılında İsrail Başbakanı Şimon Peres'in o yıl yaptığı bir konuşmada İsrail tarihinde Filistinlilerin varlığını tanımadığını belirtmiştir ki Pappé'ye göre bu "etnik temizliğin soykırıma dönüştüğü noktadır. Tarih kitaplarından ve en üst düzey siyasetçilerin söylemlerinden çıkarıldığınızda".[68][77]
Ian Lustick 2006 yılında Nakba'yı "Filistinlilerin evlerinden sürülmesi ve geri dönmelerine izin verilmemesi" olarak tanımlamıştır. Bu trajik, adaletsiz ve fırsatçı bir şekilde hızlandırılmış bir soykırım kampanyası değil, koşulların mantığının ortaya çıkışıydı."[78] Patrick Wolfe, yerleşimci sömürgeciliği ve soykırım arasındaki ilişki ve farklılıkları analiz eden 2006 tarihli bir makalesinde, "[İsraillilere] taş atan ve çabaları için ölen" Filistinliler örneğini tartışmış ve ayrıca Filistinlileri "giderek daha fazla vazgeçilebilir" hale gelirken, Gazze ve Batı Şeria'nın giderek Kızılderili rezervasyonları veya hatta Varşova Gettosu gibi hale geldiğini belirtmiştir.[79]
Nur Masalha 2012 yılında Nakba'nın hem "siyasi cinayet" ("Filistin halkının meşru bir sosyal, siyasi ve ekonomik varlık olarak varlığının ortadan kaldırılması") hem de "kültürel soykırım" ("dil, yerel gelenekler, ... anıtlar, yer isimleri, manzara, tarihi kayıtlar ... kısaca bir ulusun ruhunun mabetleri dahil olmak üzere bir grubun kültürel örüntüsünün yok edilmesi ve ortadan kaldırılması") olduğunu ileri sürmüştür.... kısacası, bir ulusun ruhunun mabetleri"), Filistinli isimlerin yerine yeni İbranice yer isimlerinin konması ve yıkılan Filistin köylerinin yerine ormanlar dikilmesi gibi "toprağın Arapsızlaştırılması" stratejileri.[80]
Yair Auron 2017 yılında 1948 Nakba'sını 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi'ndeki soykırım tanımını kullanarak analiz etmiştir (Auron'a göre başka herhangi bir tanım "tam bir kaos" ile sonuçlanacaktır), "İsrail'in etnik temizlik yaptığı ancak soykırım yapmadığı" sonucuna varan Auron, Nakba'nın altında yatan amacın Filistinlileri öldürmek değil, "onlardan kurtulmak olduğunu ve bunu yaparken [İsraillilerin] katliam yaptığını" savunarak 400'den fazla köyden insanların sürüldüğüne dikkat çekmiştir.[65] Auron'a göre etnik temizlik, "soykırım eylemi olmasa da" "soykırımın unsurlarından" biridir.[65] Auron, soykırımlardaki katliamları "kapsamlı planın bir parçası" olarak ayırırken, etnik temizlikteki katliamların "yerel olduğunu ve genellikle nefret veya intikamdan kaynaklandığını" belirtmektedir.[65] Auron, 1948 Nakba'sının soykırım olduğu iddiasının Filistinliler tarafından giderek daha fazla ileri sürüldüğünü ve bazı Avrupalı ve Kuzey Amerikalı akademisyenler tarafından da desteklendiğini belirtmiştir.[65]
Auron, 1948'i Filistinlilere yönelik bir soykırım olarak değerlendirmemesinin dört ana nedeni olduğunu savunmaktadır: (1) Savaşı Araplar başlatmış ve İsrail'in birkaç hafta boyunca "kritik varoluş mücadelesi" yaşamasına neden olmuştur; (2) İsrail'in bir sosyal grubu "yok etme niyeti" yoktu; (3) genellikle soykırım failleri en azından mutlak kuvvete yakın bir üstünlüğe sahiptir ki İsrail buna sahip değildi; (4) "hakaretlere" rağmen, Bedevilere benzer şekilde yaşayan Hashomer gibi İsrailli gruplar tarafından örneklenen Filistinlilere yönelik "ırkçı bir ideoloji" yoktu.[65]
Bashir Bashir ve Amos Goldberg 2018'de Nakba'yı Holokost ile "aynı modern ve küresel soykırım ve etnik temizlik tarihinin" bir parçası olarak tanımladılar; olaylar "canilik derecesi" bakımından farklılık gösterse de, "emperyal ve sömürgeci ideoloji ve politikalarla birleşen güçlü milliyetçiliğin yarattığı ortak bir küresel şiddet çerçevesini" paylaşıyorlardı ve Nakba "Filistin'i Araplaştırma ve etnik temizlik" girişimini içeriyordu.[81] Bu arada, Alon Confino 2018'de Holokost'un "soykırımını" Nakba'nın "etnik temizliği" ile karşılaştırmış ve Nakba'nın amacının "bir etnik grubu yok etmek değil ortadan kaldırmak" olduğunu söylemiştir.[81] Jerome Slater 2020'de Nakba'yı Filistinlilerin "zorla sürülmesi" nedeniyle "etnik temizlik" olarak tanımlamış, ancak savaşın sonunda İsrail'de kalan ve "orada kalmalarına izin verilen" yaklaşık 150.000 Filistinli nedeniyle "soykırım olmadığını" söylemiştir.[82]
Cary Nelson 2019'da İsrail'in "soykırım yaptığı" fikrinin "yersiz bir iftira" olduğunu belirtmiş ve bazı insanların tıpkı Yahudilerin Avrupa'daki kuyuları zehirlediğine dair kan iftirasını tekrarlayanlar gibi cehaletten dolayı bunu tekrarladığını öne sürmüştür. Nelson ayrıca İsrail'in "Filistinliler üzerinde soykırım planları" olduğu suçlamasını "yanlış", İsrail'in Gazze'de "aşamalı soykırım" yaptığı suçlamasını ise "kötü niyetli" olarak nitelendirdi. Nelson, akademisyenlerin "İsrail'in yerleşimci-sömürgeci, soykırımcı, ırkçı ve apartheid bir devlet olduğunu açıkça söylediği" bir fenomeni tanımladı; Nelson, bu iddiaların yüksek öğrenim öğrencilerine "yaygın olarak" gerçekler olarak sunulmak yerine "tartışılabilir" olarak sunulmasını önermektedir.[83]
2019 yılında verdiği bir röportajda Benny Morris, 1948 yılında Filistinlilere yapılanların kendisine göre bir soykırım olmadığını ifade etmiştir.[84] Morris 2016'da yazdığı bir makalede 1948'de yaşananların etnik temizlik anlamına gelmediğini belirtmişti.[85]
Marouf Hasian, Jr. 2020'de Nakba'nın "yetkili karar vericilerin bazı tarihi olayları sömürgeci soykırım olarak adlandırmakta isteksiz olduğu" bir durumu örneklediğini belirtirken, "birçok Filistinli ve diğer Arap yazar" Nakba'yı "sömürgeci soykırımlarla" karşılaştırmıştır.[86] Hasian, bazı "İsraillilerin Nakba bilincinin artmasının devletin meşruiyetini tehdit ettiğinden endişe ettiğini", "birçok İsrail destekçisinin" ise Nakba'yı herhangi bir soykırım olarak görmediğini, bunun yerine "komşu Arap ülkelerinden gelen çağrılara dayanan kendiliğinden bir Filistinli Arap kaçışı" olduğunu savunduğunu belirtmektedir."[86] Hasian, "kamuoyu tartışmaları ve siyasi olayların" "pek çok" kişinin 1948 Nakba'sını "gerçek" soykırımlardan ayırmaya çalışmasına neden olduğu sonucuna varmıştır.[86] Hasian ayrıca, soykırımı tanımlamanın "Auschwitz merkezli veya Lemkin benzeri yollarının" Nakba'nın soykırım olarak değerlendirilmesini ne kadar kısıtladığını vurgulamıştır.[86]
Hem İsrail hem de Filistin sık sık birbirlerini soykırım planları yapmakla suçlamaktadır.[87]
İsrail'in Soykırım Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine dair bir dava açılıp açılamayacağı konusunda uzun süredir devam eden hukuki tartışmalar vardır; Illinois Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde uluslararası hukuk profesörü olan Amerikalı insan hakları avukatı Francis Boyle, ilk olarak 1998 yılında böyle bir dava açılması gerektiğini öne sürmüştür.[30][88][89] Boyle'un argümanı, İsrail'in Filistinlilerin "ulusal, etnik, ırksal ve farklı dini (Müslüman ve Hıristiyan) gruplarını önemli ölçüde yok etmek amacıyla sistematik ve kapsamlı bir askeri, siyasi ve ekonomik kampanyayı acımasızca uyguladığı "dır.[68]
Bir 'vatandaş mahkemesi' olan Kuala Lumpur Savaş Suçları Mahkemesi, 2013 yılında İsrail'i önceki 67 yıl boyunca gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle soykırımdan suçlu bulmuş ve Filistinlileri "yok etmek için kasıtlı olarak ağır yaşam koşulları uygulandığı" konusunda savcılıkla hemfikir olmuştur.[68]
Amerikan hükûmetinde politika yapıcı, kadrolu üniversite profesörü ve avukat olan Stuart N. Brotman, soykırımdan söz edildiğinde bunu bir nitelemenin izlemesi gerektiğini öne sürmüştür. "İsrail'in 7 Ekim saldırısına verdiği karşılığın 'soykırım' olduğu iddiasını doğrulayacak uluslararası hukukta mevcut bir dayanak bulunmamaktadır. Aksine, eğer burada bir soykırım meydana gelmişse, uluslararası hukuk bunun Hamas'a atfedilmesi gerektiğini göstermektedir."[90]
2021 yılından bu yana Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından yürütülen İsrail, Gazze ve Batı Şeria'daki savaş suçları soruşturması devam etmektedir.[91] 9 Kasım'da Al Haq, Al Mezan Center for Human Rights ve Palestinian Centre for Human Rights, UCM'ye bir dava açtı, İsrail'in insanlığa karşı işlediği apartheid ve soykırım suçlarının devam eden soruşturmaya dahil edilmesi ve Benyamin Netanyahu, Isaac Herzog, Yoav Galant ve bu suçları işlediğinden şüphelenilen diğer kişilerin tutuklanması çağrısında bulundu.[44][92]
13 Kasım'da Defence for Children International, Al-Haq ve Center for Constitutional Rights tarafından temsil edilen Gazze ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan Filistinliler, İsrail'in "toplu katliamlarını", okulları ve hastaneleri hedef almasını, toplu cezalandırmayı, kimyasal silah kullanımını, zorla sınır dışı etmeyi ve gıda, su, elektrik ve diğer temel ihtiyaçların engellenmesini gerekçe göstererek soykırımı önlemede başarısız oldukları gerekçesiyle Joe Biden, Antony Blinken ve Lloyd Austin aleyhine dava açtı.[93][94][95] Dava, uluslararası suçları nedeniyle İsrail'e yapılan diplomatik ve askeri yardımın sona erdirilmesi için acil bir emir çıkarılmasını amaçlamaktadır.[93][96]
.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan 13 Ekim 2023'te kuşatmayı ve temel ihtiyaçların kesilmesini "Gazze'deki tüm insanlara yönelik bir soykırım arayışı" olarak nitelendirdi.[97] 15 Ekim'de Pakistan Dışişleri Bakanı Jalil Abbas Jilani İsrail'in Gazze'ye yönelik hava saldırılarını ve ablukasını doğrudan soykırım olarak nitelendirdi.[98] 28 Ekim'de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Gazze'deki çatışmayı "İsrail işgal güçleri tarafından işlenen bir soykırım ve katliam savaşı" olarak tanımladı,[38] ve 5 Kasım'da Antony Blinken ile yaptığı görüşmenin ardından tekrarladı: "Gazze'deki Filistin halkımızın, uluslararası hukuk ilkelerini hiçe sayan İsrail savaş makinesinin elinde maruz kaldığı soykırım ve yıkımı tarif edecek kelime bulamıyorum."[99] 2013 bu yana Venezuela Devlet Başkanı olan Nicolás Maduro, Ekim 2023'te Birleşmiş Milletler'den gelen bir açıklamayı "Gazze'de Filistin halkına karşı başlatılan soykırım hakkında" bir uyarı olarak yorumladığını söyledi ve "Geçmişte Filistin halkına karşı katliamlara ve acımasız zulümlere tanık olduk" dedi.[100]
ABD kongre üyesi Rashida Tlaib 18 Ekim'de düzenlenen bir mitingde ateşkes çağrısında bulunarak şunları söyledi: "Kelimenin tam anlamıyla hala insanların soykırım yapmasını ve büyük bir çoğunluğu bu şekilde öldürmesini izliyoruz ve hala hiçbir şey söylemeden duruyoruz."[101] Mitingdeki sözleri, Kongre'deki Cumhuriyetçi grubun Marjorie Taylor Greene sponsorluğunda Tlaib'i kınamak üzere bir karar tasarısı hazırlamasına yol açtı.[101] 4 Kasım'da Tlaib, Başkan Biden'ı doğrudan "Filistin halkının soykırımını" desteklemekle suçladığı bir video yayınladı.[46][102]
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nde direktör olan Craig Mokhiber, 2023 İsrail-Hamas Savaşı'ndaki "ders kitabı niteliğindeki soykırım vakası" olarak adlandırdığı olay üzerine istifa etti. OHCHR'yi, ABD'yi ve Batı medyasını çatışma konusundaki tutumları nedeniyle eleştirdi ve şunları kaydetti: "Bir kez daha, gözlerimizin önünde bir soykırımın gerçekleştiğini görüyoruz ve hizmet ettiğimiz Örgüt bunu durdurmak için güçsüz görünüyor."[46][103] Kolombiya'nın İsrail'den büyükelçisini çekmesinden bir gün sonra, Devlet Başkanı Gustavo Petro X üzerinden İspanyolca olarak şunları paylaştı: "Buna soykırım deniyor, bunu Filistin halkını Gazze'den çıkarmak ve orayı ele geçirmek için yapıyorlar. Bu soykırımı gerçekleştiren devlet başkanı insanlığa karşı suç işlemiştir. Müttefikleri demokrasiden bahsedemez."[104][105] 20 Ekim'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2023 İsrail-Hamas Savaşı bağlamında ateşkes çağrısında bulunarak İsrail'in Gazze'ye saldırısının bir soykırım olduğunu belirtti.[106] Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, "Bu bir savaş değil, soykırımdır" dedi.[107] Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas İsrail'in Gazze'deki eylemlerini soykırım olarak nitelendirdi.[108] Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, İsrail'in eylemlerini bir soykırım olarak kınadı.[109]
Honduras Dışişleri Bakanlığı 3 Kasım'da yaptığı açıklamada "Honduras, Gazze Şeridi'nde sivil Filistin halkının maruz kaldığı soykırımı ve uluslararası insancıl hukukun ciddi ihlallerini şiddetle kınamaktadır" dedi.[110]
6 Kasım'da Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani bir aydır devam eden İsrail-Gazze savaşını Filistin halkına karşı bir "soykırım" olarak nitelendirerek şunları söyledi: "Bu çatışmayı kontrol altına almak ve bölgeye yayılmasını önlemek isteyen herkes, bu saldırganlığı ve yıkıcı ve sistematik öldürmeleri durdurmak için işgal yetkililerine baskı yapmalıdır". Aynı gün İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de şunları söyledi: "İnsanlığa karşı işlenen bu korkunç suçlar, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin desteğiyle Siyonist rejim tarafından yürütülen bir soykırımdır."[111]
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, John Kirby İsrail'in eylemleriyle ilgili olarak "soykırım" teriminin kullanılmasının "uygunsuz" olduğunu söyledi. Kirby buna ek olarak "Hamas'ın istediği şey, hiç kuşkunuz olmasın, soykırımdır" iddiasında bulundu. "İsrail'i haritadan silmek istiyorlar. Bunu birden fazla kez açıkça söylediler. "Durmayacaklarını söylediler."[112][113]
Soykırım niyetine dair ifadeler uzun zamandır İsrail kültürel manzarasının bir özelliği olmuştur, özellikle de "Araplara Ölüm" ilahisi veya sloganı - aşırı sağcı İsrail protestolarında ve yürüyüşlerinde, örneğin "Kudüs Günü" münasebetiyle düzenlenen yıllık yürüyüşte düzenli bir çağrıdır.[49][114][115]
Yazar Jazmine Hughes, "İsrail'in Gazze'ye karşı savaşı Filistin halkına karşı bir soykırım girişimidir" diyen bir açık mektubu imzaladıktan sonra "The New York Times Magazine "den istifa etti[116][117] Müzisyen Macklemore 4 Kasım'da Washington'da düzenlenen bir mitingde "Son üç haftada geriye döndüm ve biraz araştırma yaptım ve öğretilebilirim, yeterince bilmiyorum ama bunun bir soykırım olduğunu yeterince biliyorum. "[118]
Yazarlar ve feminist akademisyenler Angela Davis ve Zillah Eisenstein, "Soykırım çanları çalarken sessiz kalmayacağız" başlıklı açık mektubu imzalayan yaklaşık 150 kişi arasında yer alıyor. Sessizlik suç ortaklığıdır."[119]
Kasım 2023'te, Meksikalı aktris Melissa Barrera'nın, İsrail-Hamas savaşında İsrail'in eylemlerini "soykırım ve etnik temizlik" olarak nitelendirdiği Filistin'i destekleyen sosyal medya paylaşımları nedeniyle yaklaşan devam filmi Scream VIIdeki başrolünden kovulduğu bildirildi.[120]
.
Benjamin Netanyahu, İsraillilerin "bu kötülüğü [Hamas'ı] dünyadan tamamen ortadan kaldırmaya kararlı olduklarını" söyledi ve ardından ekledi:[5] "Kutsal Kitabımız diyor ki, Amalek'in size ne yaptığını hatırlamalısınız. Ve biz hatırlıyoruz" diyerek 1 Samuel'e atıfta bulundu. 15:3 İbranice Kutsal Kitap.[a] Mother Jonesdan Noah Lanard bu ayetlerin İncil'deki en şiddetli ayetler arasında olduğunu ve aşırı sağcı Yahudiler tarafından Filistinlilerin öldürülmesini meşrulaştırmak için kullanılmasının uzun bir geçmişi olduğunu belirtmektedir.[121] Amalek, "Tanrı'nın eski İsraillilere soykırım yapmalarını emrettiği düşmandı",[46] ve akademisyenler ayeti 'ilahi olarak emredilen soykırım' örneği olarak tanımladılar.[93]
2023 çatışmasında, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant tarafından yapılan "tam bir kuşatma" çağrısı ve "İnsan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket edeceğiz" düşüncesi: "İnsan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket edeceğiz" şeklindeki ifadeler soykırım niyetini ifade ettiği gerekçesiyle eleştirilmiştir.[46][122] Aynı şekilde Likud'dan Knesset üyesi Ariel Kallner de 2023 savaşı hakkında şunları söylemiştir "Şu anda tek bir hedef var: Nakba. 1948'deki Nakba'yı gölgede bırakacak bir Nakba",[122] ve kuvvetlerin Gazze'yi bir "çadırlar şehrine" dönüştüreceğini söyleyen ve İsrail'in Gazze bombardımanında "isabete değil hasara önem verdiğini" söyleyen Daniel Hagari.[46] Amichay Eliyahu, bir kabine bakanı ve Tally Gotliv, bir Likud parlamento üyesi, her ikisi de İsrail'in Gazze'de nükleer silah kullanması çağrısında bulundu ve Gotliv şunları söyledi: "Kıyamet günü silahının zamanı geldi. Bir mahalleyi dümdüz etmek değil. Gazze'yi ezmek ve dümdüz etmek." Galit Distel-Atbaryan X'te İsraillilerin odaklanması gereken bir paylaşım yaptı: "Gazze'nin tamamını yeryüzünden silmek" ve Gazzelileri ya Mısır'a ya da ölüme zorlamak.[46] Raz Segal'in Gazze'deki olayları "ders kitabı niteliğinde bir soykırım vakası" olarak nitelendirmesine yol açan bu tür ifadelerdi ve Vox'a şunları kaydetti: "Eğer bu özel bir yok etme niyeti değilse, nedir bilmiyorum."[46]
23 Ekim 2023 tarihinde, Arab News den Ramzy Baroud İsrailli yetkililerin söylemlerini Ruanda soykırımı öncesinde Ruanda'da kullanılan dil ile karşılaştırdı. Ruanda'daki Radio Television Libre des Mille Collines (RTLM) tarafından Tutsilerin "hamamböceği olduğu" şeklindeki nakarat ile 1983'te yayınlanan bir bildiri arasındaki benzerliğe atıfta bulundu. Sizi öldüreceğiz" ve 1983 yılında eski İsrail Genelkurmay Başkanı Rafael Eitan'ın Arapların "şişedeki uyuşturulmuş hamamböcekleri" gibi olduğuna dair sözleri.[122] Ruanda soykırımını haberleştirdiği için Uluslararası Af Örgütü Medya Ödülü kazanan The Guardian'dan Chris McGreal,[123] ayrıca Filistinlilere karşı kullanılan söylemin Tutsilere karşı kullanılan söylemle "ürkütücü derecede benzer" olduğunu belirtmiştir.[124]
14 Kasım 2023'te İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich "Gazzeli Arapların dünyanın dört bir yanındaki ülkelere gönüllü göçü girişimini" memnuniyetle karşıladığını belirterek "İsrail Devleti artık Gazze'de bağımsız bir varlığın varlığını kabul edemeyecektir" dedi.[125] Filistin Ulusal Girişimi gibi eleştirmenler Başkan Mustafa Barghou, açıklamayı etnik temizlik çağrısına benzetti.[126] Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanlığı, İsrail'i Smotrich tarafından desteklenen bir "soykırım" yapmakla suçladı.[126] Likud İstihbarat Bakanı Gila Gamliel "The Jerusalem Post" gazetesinde yazdığı köşe yazısında uluslararası toplumun Gazze'deki Filistinlilerin dünyanın çeşitli yerlerine "gönüllü olarak yerleştirilmesini" teşvik etmesi gerektiğini söyledi.[127] Channel 12 tarafından yapılan bir anket, ankete katılanların %44'ünün Gazze'deki Yahudi yerleşiminin yenilenmesinden yana olduğunu göstermiştir.[128]
Soykırım suçlaması İsrailliler tarafından büyük ölçüde reddedilmiştir,[31][129] ve bazı akademisyenler tarafından itiraz edilmiştir. İsrail'in bazı savunucuları, çatışmayı Filistinlilere karşı bir soykırım olarak nitelendirmenin antisemitik[130][131][kaynak belirtilmeli] ve kan iftirası niteliği taşıdığı iddiasındadır.[132] Tarihçi Simon Sebag Montefiore, "Yahudiler artık bizzat kendilerinin maruz kaldığı suçlarla itham edilmektedir. Dolayısıyla, soykırım gerçekleşmediği veya amaçlanmadığı halde sürekli olarak 'soykırım' iddiasında bulunuluyor" diyerek soykırım kelimesinin "mecazi anlamda kötüye kullanılmasıyla değerinin o kadar düşürüldüğünü ve anlamsız hale geldiğini" ifade etmiştir.[73]
İsrail'in suçlamaya çoğunlukla olumsuz tepki vermesine rağmen, Holokost'tan kurtulanlar da dahil olmak üzere bazı Yahudi ve İsrailliler, bu tür suçlamaların aslında doğru olduğunu iddia ederek İsrail hükûmetini protesto etti.[31][34][57][70][133] Ilan Pappé gibi bazı Yeni Tarihçiler suçlamanın gerçeklere dayandığını kabul etmeye isteklidir.[kaynak belirtilmeli]
Tarihçiler Norman J.W. Goda & Jeffrey C. Herf bu suçlamayı reddetmişlerdir. Ekim 2023'te tarihçiler Omer Bartov ve Raz Segal'i konuyla ilgili açıklamaları nedeniyle eleştirdiler.[134]
Diğer gazeteciler ve akademisyenler arasında,[135] Calgary, Kanada'daki Mount Royal University'de Sosyoloji Profesörü olan M. Muhannad Ayyash, 2023 Hamas-İsrail Savaşı sırasında ABD'nin 2023 İsrail-Hamas savaşında İsrail'e büyük yardım sağladığı iddiasıyla ABD'yi sözde soykırıma ortak olmakla suçlamıştır.
“ | Soykırımın gerçekleşmesi için iki kritik unsura ihtiyaç vardır: soykırımı gerçekleştirecek altyapı ve maddi kabiliyetler ve soykırımı olduğundan başka bir şey olarak adlandırarak gizleme yeteneği. Batı dünyası bu iki kritik unsura da iştirak etmektedir... Maddi imkanlar açısından, ABD imparatorluğu bölgeye bir değil iki uçak gemisi göndermiş ve herhangi bir devlet ya da grup İsrail'in soykırım operasyonundan kurtulmak için çaresizce çabalayan Filistinlilere yardım etmeye kalkışırsa ABD'nin tüm gücüyle müdahale edeceğini söz ve eylemleriyle açıkça ortaya koymuştur. ABD ve Batı'nın İsrail'e yıllarca süren yardım ve desteği, İsrail'in bir soykırım gerçekleştirmek için gerekli altyapıyı geliştirmesine olanak sağlamıştır... Gizleme açısından, Batı'da siyasi, medya, sosyal ve kültürel Kuruluşlar bu soykırım eylemini gizlemek ve örtbas etmek için tamamen seferber olmuş, bunu Mağdurlaştırma'nın haklı bir şiddeti olarak sunmuştur. Dünya'nın her yerinde Yahudi insanlar. Batı'da Filistin'e destek verenler iş sözleşmelerine son verilmesi (ve aslında işlerini kaybetme), olası cezai suçlamalar ve yasaklar ve diğer cezalandırıcı önlemler ve taciz kampanyaları ile tehdit edilmektedir.[136] | ” |
13 Ekim 2023 tarihinde, The Intelligencer'dan gazeteci Eric Levitz, Biden yönetimi gibi ABD hükûmet yönetimlerinin 2023 Hamas-İsrail Savaşı'nda İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımına onay verdiğini savundu.[135] 19 Ekim 2023 tarihinde, 2023 Hamas-İsrail Savaşı sırasında, Anayasal Haklar Merkezi avukatları, İsrail'in eylemlerinin "Gazze'deki Filistin nüfusunu yok etmek için hesaplanmış" olduğuna inandıklarını dile getirmiş ve Biden yönetimini "ABD yetkililerinin... [Filistinlilere karşı soykırıma girişebileceği]" konusunda uyarmıştır. ABD yetkilileri... İsrail'in gelişmekte olan soykırımını önlemedeki başarısızlıklarının yanı sıra, bunu teşvik ederek ve maddi olarak destekleyerek suç ortaklığı yapmaktan da sorumlu tutulabilirler."[49] 1 Kasım 2023 tarihinde, Defence for Children International ABD'yi İsrail'in "soykırım suçuna" ortak olmakla suçladı.[137]
Kasım 2023'te Başkan Joe Biden İsrail'e verdiği desteği eleştirenler tarafından "Soykırım Joe" lakabıyla anıldı. Buna karşılık Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby "İsrail soykırımcı bir terörist tehdide karşı kendini savunmaya çalışıyor. Eğer bu kelimeyi kullanmaya başlayacaksak, tamam, uygun şekilde kullanalım" dedi.[138]
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi verilerine göre, 1 Ocak 2008'den bu yana 6.400'den fazla Filistinli öldürülmüştür.[139]
Gazze Şeridi'nde 7 Ekim 2023'te başlayan ve devam eden "2023 İsrail-Hamas savaşı" sırasında, 6.000'den fazlası çocuk olmak üzere 37.000'den fazla Filistinli öldürüldü.[140] Yaklaşık 7,000 kişi kayıptır, muhtemelen İsrail bombardımanları neticesi enkaz altında kalarak ölmüşlerdir.[141]
2019 itibarıyla 5,6 milyon kişi Filistin'den sürülmüş ve UNRWA'ya mülteci olarak kaydedilmiştir.[142][143][b]
İsrailli yetkililerin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaptıkları açıklamalar, Gazze'de Filistinlilere karşı işlenen cinayetlerin ve temel yaşam koşullarının kısıtlanmasının ötesinde, Gazze Şeridi'ne yönelik devam eden ve yaklaşan İsrail saldırılarının potansiyel soykırım niyetiyle yürütüldüğüne dair işaretler olduğunu göstermektedir. İsrailli siyasi ve askeri figürler tarafından kullanılan dilin, soykırım ve soykırıma teşvik ile ilişkili retorik ve mecazları yeniden ürettiği görülmektedir. Filistinlilere yönelik insanlıktan çıkarıcı tanımlamalar yaygındır. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant 9 Ekim'de "insan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz" dedi. Daha sonra İsrail'in "tam ölçekli bir karşılık" vereceğini ve İsrail güçleri üzerindeki "her türlü kısıtlamayı kaldırdığını" açıkladı ve şunları söyledi: "Gazze eskisi gibi olmayacak. Her şeyi ortadan kaldıracağız." 10 Ekim'de İsrail ordusunun Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörü (COGAT) Başkanı Tümgeneral Ghassan Alian doğrudan Gazze halkına bir mesaj gönderdi: "İnsan hayvanlara olduğu gibi muamele edilmelidir. Elektrik ve su olmayacak, sadece yıkım olacak. Cehennemi istediniz, cehennemi alacaksınız". Aynı gün İsrail ordu sözcüsü Daniel Hagari, İsrail'in Gazze'deki bombardıman kampanyasının ahlaksız ve kasıtlı olarak yıkıcı niteliğini kabul etti: "Vurgu isabet üzerinde değil, hasar üzerindedir."
|arşivurl=
değerini kontrol edin (yardım). Cultural Genocide. Routledge. ss. 227-245. doi:10.4324/9781351214100-10. ISBN 978-1-351-21410-0. 19 Ekim 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi.
|url=
değerini kontrol edin (yardım). Simon & Schuster. ISBN 978-0671479916. 12 Temmuz 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Kasım 2023.
|url=
değerini kontrol edin (yardım). The Intercept. 11 Mayıs 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2021.
İsrail, İslamcı grup Hamas'ın 7 Ekim'de düzenlediği ve 400 İsraillinin ölümüne yol açan saldırının ardından Gazze'ye yönelik ablukasını sıkılaştırdı ve üç hafta boyunca Gazze'yi bombaladı. 7 Ekim'de 1400 İsraillinin ölümüne neden olan saldırının ardından üç hafta boyunca Gazze'yi bombaladı ve ablukayı sıkılaştırdı [...] Abbas... "Gazze Şeridi'ndeki halkımız, İsrail işgal güçleri tarafından tüm dünyanın gözü önünde işlenen bir soykırım ve katliam savaşıyla karşı karşıya" dedi.
İsrail'in Filipinler Büyükelçisi Ilan Fluss, ülkesinin iki haftadır savaşın sürdüğü Gazze'de soykırım yaptığı fikrini reddetti [...] aldıkları önlemler Hamas üyelerini hedef alıyordu ve saldırılardan "sivillerin etkilenmemesi için tüm önlemleri alıyorlardı". "Saldırılardan önce bile sivilleri bilgilendiriyoruz: Hamas'ın altyapısından ve Hamas'ın tesislerinden uzak durun" [...] Hamas 7 Ekim'de İsrail'e saldırdı ve çoğu sivil en az 1.400 kişiyi öldürdü.
|url=
değerini kontrol edin (yardım) arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2023.
|url=
değerini kontrol edin (yardım) arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2023.
|url=
değerini kontrol edin (yardım). +972 Magazine. 5 Kasım 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2023.
|arşiv-url=
kullanmak için |arşiv-tarihi=
gerekiyor (yardım) tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Kasım 2023. Bilinmeyen parametre |arşiv tarihi=
görmezden gelindi (yardım)
|derece=
görmezden gelindi (yardım)
|arşiv-url=
kullanmak için |arşiv-tarihi=
gerekiyor (yardım) tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Ekim 2023. Bilinmeyen parametre |arşiv tarihi=
görmezden gelindi (yardım)
|arşiv-url=
kullanmak için |arşiv-tarihi=
gerekiyor (yardım) tarihinde kaynağından arşivlendi. Bilinmeyen parametre |arşiv-date=
görmezden gelindi (yardım)
|url=
değerini kontrol edin (yardım). Agência Brasil. 26 Kasım 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 26 Ekim 2023.
"Kirby: İsrail Filistin halkını haritadan silmeye çalışmıyor. İsrail Gazze'yi haritadan silmeye çalışmıyor. İsrail kendisini soykırımcı bir terörist tehdide karşı savunmaya çalışıyor. Eğer bu kelimeyi kullanmaya başlayacaksak, tamam. Uygun bir şekilde kullanalım" .
|url=
değerini kontrol edin (yardım) arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2023.