| |||||||||
Önemli nüfusa sahip bölgeler | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Türkiye | 2.000-3.500[1][2][3][4] | ||||||||
Diller | |||||||||
Din | |||||||||
Türkiye Rumları ya da Türkiye Yunanları, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan etnik azınlıktır. Çoğunlukla İstanbul'da ve Çanakkale Boğazı'nın batı girişindeki Bozcaada ve Gökçeada'da yaşayan, Rumca konuşan Doğu Ortodoks Hristiyanlardan oluşan küçük bir nüfusu kapsamaktadır. Rumlar; Yahudiler, Ermeniler[5][6][7] ve Bulgarlarla birlikte 1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye'de resmen tanınan dört etnik azınlıktan biridir.[8][9][10]
Bunlar, Anadolu ve Doğu Trakya'dan yaklaşık 1,5 milyon Rum'un ve Batı Trakya hariç tüm Yunanistan'dan yarım milyon Türk'ün zorla yerleştirilmesini içeren 1923 nüfus mübadelesinin ardından,[11] Rum ve Türk Nüfusların Mübadelesine İlişkin Sözleşme hükümleri uyarınca Türkiye'de kalmalarına izin verilen tahmini 200.000 Rum'dan kalanlardır. Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olayları gibi azınlık karşıtı uygulamaların ve saldırıların ardından, Rumların İstanbul bölgesinden göçü büyük ölçüde hızlandı ve saldırıdan önce 119.822 olan Rum azınlık nüfusu, 1978'de yaklaşık 7.000'e düştü.[12][13] Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanan 2008 rakamları, Yunan kökenli Türk vatandaşlarının mevcut sayısını 3.000-4.000 olarak vermektedir.[14] Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre 2006 yılında Türkiye'deki Rum nüfusunun 2,500 olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye'deki Rum nüfusu, göç, ölüm oranlarının doğum oranlarından çok daha yüksek olması ve devam eden ayrımcılık nedeniyle demografik olarak kendini idame ettiremeyecek kadar küçük bir topluluk haline geldiğinden çökmektedir.[15]
1924 yılından bu yana Türkiye'deki Rum azınlığın statüsü belirsizliğini korumaktadır. Türk hükûmeti, 1930'lardan itibaren birçok Rum'u göç etmeye zorlayan baskıcı politikalar uyguladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında gayrimüslimlerden oluşturulan amele taburları ve aynı dönemde çoğunlukla gayrimüslimlerden alınan Varlık Vergisi bunlara örnektir. Bunlar birçok Rum için mali yıkım ve ölümle sonuçlandı. Eylül 1955'teki İstanbul Pogromu, binlerce Rum'un şehirden kaçmasına yol açarak göçü daha da hızlandırdı ve sonuçta Rum nüfusu 1978'de yaklaşık 7.000'e, 2006'da ise yaklaşık 2.500'e düştü. Birleşmiş Milletler'e göre bu rakam 2012'de çok daha azdı ve 2.000'e ulaştı. The Economist'e göre 2023 itibarıyla Türkiye'deki Rumlar yok olmanın eşiğindedir.[16]
Bu listede faal olan ve ibadete açık olan kiliseler dahil edilmiştir. Müze veya harabe olan kiliseler dahil değildir.
Ayrıca, çok küçük bir cemaat olsa da Türk Ortodoks Patrikhanesi vardır. Kilise Karamanlı Türkler tarafından kurulmuştur.
Genel dini kutlamalar dışında, azınlığın başlıca önemli kültürel aktiviteleri;
Vikisözlük'te tanımlar | |
Commons'ta dosyalar | |
Vikihaber'de haberler | |
Vikisöz'de alıntılar | |
Vikikaynak'ta belgeler | |
Vikikitap'ta kitaplar | |
Vikiversite'de eğitim kaynakları | |
Vikitür'de taksonomi | |
Meta-Wiki'de tartışma |
Turkey is a nation–state built on remnants of the Ottoman Empire where non-Muslim minorities were guaranteed the right to set up educational institutions; however, since its establishment, it has officially recognised only Armenians, Greeks and Jews as minorities and guaranteed them the right to manage educational institutions as enshrined in the Treaty of Lausanne. [...] Private language teaching courses teach ‘traditionally used languages’, elective language courses have been introduced in public schools and universities are allowed to teach minority languages.
Turkey signed the Covenant on 15 August 2000 and ratified it on 23 September 2003. However, Turkey put a reservation on Article 27 of the Covenant which limited the scope of the right of ethnic, religious or linguistic minorities to enjoy their own culture, to profess and practice their own religion or to use their own language. This reservation provides that this right will be implemented and applied in accordance with the relevant provisions of the Turkish Constitution and the 1923 Treaty of Lausanne. This implies that Turkey grants educational right in minority languages only to the recognized minorities covered by the Lausanne who are the Armenians, Greeks and the Jews.
The fact that Turkish constitutional law takes an even more restrictive approach to minority rights than required under the Treaty of Lausanne was recognised by the UN Committee on the Elimination of All Forms of Racial Discrimination (CERD) in its concluding observations on the combined fourth to sixth periodic reports of Turkey. The CERD noted that “the treaty of Lausanne does not explicitly prohibit the recognition of other groups as minorities” and that Turkey should consider recognising the minority status of other groups, such as Kurds. 50 In practice, this means that Turkey grants minority rights to “Greek, Armenian and Jewish minority communities while denying their possible impact for unrecognized minority groups (e.g. Kurds, Alevis, Arabs, Syriacs, Protestants, Roma etc.)”.
In Turkey the Orthodox minority who remained in Istanbul, Imvros and Tenedos governed by the same provisions of the treaty of Lausanne was gradually shrunk from more than 200,000 in 1930 to less than 3,000 today.
6-7 Eylül olaylarından önce İstanbul'da 135 bin Rum yaşıyordu. Sonrasında bu sayı 70 bine düştü. 1978'e gelindiğinde bu rakam 7 bindi.