Makale serilerinden |
Müslümanların Muhammed hakkındaki görüşlerinin aksine, Hristiyanların onun hakkındaki görüşleri Orta Çağ'da bin yıldan fazla bir süre boyunca oldukça olumsuz kaldı.[1][2][3] O zamanki Hristiyan âlemi büyük ölçüde İslam'ı bir Hristiyan sapkınlığı ve Muhammed'i de sahte bir peygamber olarak görüyordu.[4][5][6][7][8]
Çeşitli Batılı ve Bizanslı Hristiyan düşünürler[5][6][7][9] Muhammed'i sapkın,[5][7] içler acısı bir adam,[5][7] sahte peygamber,[5][6][7][8] ve hatta Hristiyan âleminde sık sık bir kâfir olarak görüldüğü ve demonlar tarafından ele geçirildiği düşünüldüğü için[4][5][6][7][8] sahte mesih olarak görülüyordu.[5][6] Akinalı Thomas gibi bazı düşünürler de, Muhammed'in öbür dünyadaki cinsel zevk vaadini eleştirdi.[7]
Yüksek Orta Çağ'daki Haçlı Seferleri ve Geç Orta Çağ'da Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yapılan savaşlarla birlikte, Hristiyanların Muhammed'e olan bakış açısı Muhammed'in bir sapkın olarak sınıflandırılmasından daha kötü bir duruma, Muhammed'in Şeytan'ın hizmetkarı ya da şeytan hatta Cehennemde lanetlilerin arasında sonsuza kadar azap çekecek olan bir mesih düşmanı olarak tasvir edilmesine doğru ilerledi.[8] Geç Orta Çağ'da İslam daha tipik olarak Paganizm ile gruplandırılıyordu ve Muhammed de, Şeytan'dan ilham alan bir putperest olarak görülüyordu.[8] İslam'a dair daha iyi niyetli bir bakış açısı ancak modern dönemde, İslam imparatorluklarının Avrupa'ya yönelik ciddi bir askeri tehdit olmaktan çıkmasından sonra gelişti (bkz. Oryantalizm).
Muhammed'e ilişkin en eski yazılı Hristiyan eser, Muhammed'in 632'deki ölümünden kısa bir süre sonra yazılan Bizans kaynaklarıdır. Yahudi karşıtı Yakub'un Öğretisi'nde, Hristiyanlığa yeni geçen biri ile birkaç Yahudi arasında geçen diyalogda, bir katılımcı, erkek kardeşinin "[ona] Sarazenler arasında aldatıcı bir peygamberin ortaya çıktığını söylediğini" yazıyor. Doctrina'nın bir başka katılımcısı Muhammed hakkında şöyle cevap veriyor: "O aldatıcıdır. Çünkü peygamberler kılıçla ve savaş arabalarıyla mı gelirler?, ...[Siz] söz konusu peygamberde insan kanı dışında hiçbir şey göremezsiniz".[10] Her ne kadar Muhammed hiçbir zaman adıyla anılmasa da,[11] yazar onun varlığından haberdar görünüyor ve hem Yahudilerin hem de Hristiyanların ona olumsuz bir gözle baktığını belirtiyor.[12] Kudüslü Sophronius'un yazıları gibi diğer çağdaş kaynaklar, Sarazenleri kendi peygamberleri veya inançları olan kişilerden ziyade Hristiyanların kendi günahları için Tanrı tarafından verilen bir ceza olan kişiler olarak belirtiyor.[13]
7. yüzyılda yaşamış bir Ermeni piskopos ve tarihçi olan Sebeos, İlk Fitne'nin sona ermesinden kısa bir süre sonra Muhammed ve onun Veda Hutbesi hakkında şunları yazmıştı:
“ | İbrahim'in oğlunun soyunu tartışacağım: o özgür bir kadından değil, bir hizmetçiden doğmadır, Kutsal Yazılardan yapılan alıntının tam ve doğru bir şekilde yerine geldiği kişi hakkında: "Onun elleri herkesin üzerinde olacak, herkesin eli de onun üzerinde olacak."[14][15]... O dönemde içlerinden İsmail'in oğullarından Muhammed adında bir Tacir öne çıktı. Onlara, Hakikat hakkında, sözde Tanrı'nın emriyle ilgili bir vaaz vahyedildi ve (Muhammed) onlara, özellikle de Musa tarihi hakkında bilgili biri olduğu için, İbrahim'in Tanrısı'nı tanımayı öğretti. Yüksek bir tepeden gelen emirle hepsinin bir araya toplanıp imanda birleşmelerini emretti. Boş şeylere saygıyı bir kenara bırakarak, babaları İbrahim'e görünen Tanrı'ya yöneldiler. Muhammed onların leş yememeleri, şarap içmemeleri, yalan konuşmamaları ve zina etmemeleri yönünde yasalar çıkardı. Ve şöyle dedi: "Tanrı, bu ülkeyi İbrahim'e ve ondan sonra onun oğluna sonsuza kadar vadetti. Ve vadedilen şey, (Tanrı'nın) Yakub'u sevdiği o dönemde gerçekleşti. Ancak şimdi siz İbrahim'in oğullarısınız ve Tanrı İbrahim'e ve oğluna verdiği sözü yerine getirecektir. Yalnızca İbrahim'in Tanrısı'nı sev ve gidip Tanrı'nın baban İbrahim'e verdiği ülkeyi al. Hiç kimse sana savaşta başarıyla karşı koyamaz, çünkü Tanrı seninle birliktedir.[16] | „ |
Orta Çağ Hristiyanlığı'nda Muhammed hakkındaki bilgiler, İslam dininin Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da yayılmasından sonra ortaya çıktı.[17][18] 8. yüzyılda Emevî Halifeliği döneminde yaşayan Suriyeli bir keşiş, Hristiyan ilahiyatçısı ve savunucusu olan İoannis, sapkınlık incelemesi "Sapkınlıklar" kitabında İsa'nın çarmıha gerilmesinin İslam tarafından reddedildiğini ve İsa'nın yerine onun geçtiği iddiasına yer verdi:[19]:106–107[20]:115–116
“ | Yahudiler de Kutsal Yasa'yı çiğneyerek onu (İsa'yı) çarmıha germek istediler, ama onu tutuklayıp gölgesini çarmıha gerdiler. Ancak İsa'nın çarmıha gerilmediği ve ölmediği söylenir; Çünkü Tanrı ona olan sevgisinden dolayı onu kendine aldı. Ve o (Muhammed) şunu söylüyor: Mesih göğe çıktığında Tanrı onu sorgulayarak şöyle dedi: "Ey İsa, 'Ben Tanrı'nın Oğlu veya Tanrı'yım mı dedin?" Ve İsa şöyle cevap verdi: "Bana merhamet et, Tanrım; öyle birşey söylemediğimi sende biliyorsun ve senin hizmetkarın olmakla övüneceğim; ama yoldan sapmış adamlar bunu söylediğimi yazdılar, benim hakkımda yalan söylediler ve onlar sapkınlık içindeydiler." Ve bu kutsal kitapta gülmeye değer daha birçok saçmalık bulunmasına rağmen, (Muhammed) bunun kendisine Tanrı tarafından indirildiği konusunda ısrar ediyor.[19]:107[20]:115–116 | „ |
Daha sonra "Sapkınlıklar" kitabının Muhammed'e atıfta bulunurken açıkça "sahte peygamber" ifadesini kullandığı Latince tercümesi Hristiyan Batı'da tanındı.[21][22] Encyclopædia Britannica'ya göre, Hristiyanların Muhammed'in hayatına ilişkin bilgisi "neredeyse her zaman istismar amaçlı kullanıldı".[1] Bir diğer etkili kaynak ise Doğulu bir Hristiyan tarafından yazılan ve Arapçadan Latinceye çevrilen Epistolae Saraceni ("Saracen'in Mektupları") idi.[1] 9. yüzyıldan itibaren Muhammed hakkında son derece olumsuz Latince biyografiler yazılmaya başlandı.[1] Bu biyografilerden ilk ikisi İspanya'da yazıldı; Storia de Mahometh 8. veya 9. yüzyılda ve Tultusceptru ise 9. veya 10. yüzyılda yazıldı. İkinci kitapta Muhammed, bir iblis tarafından sahte bir din yaymak üzere kandırılan genç bir Hristiyan keşiş olarak yer edinir.[23] Bir başka İspanyol yazar Paul Albar, bir eserinde Muhammed'in sahte mesih olduğunu ilan etti.[24] Hristiyan âlemi ayrıca, 9. yüzyıldaki Kordobalı Eulogius gibi İspanya'daki Mozaraplar sayesinde Muhammed hakkında bazı bilgiler edindi.[1]
11. yüzyılda Hristiyanlığa geçmiş bir Yahudi olan Petrus Alphonsi, Muhammed hakkında bilgi sağlayan bir diğer Mozarap kaynağıydı.[1] Daha sonra 12. yüzyılda Muhammed'i Sahte Mesih'in öncüsü ve Arius'un halefi olarak gören Kutsal Peter,[24] Kur'an'ın Latinceye çevrilmesini (Lex Mahumet pseudoprophete) ve İslami öğretilerin Hristiyan alimler tarafından çürütülmesi için Muhammed hakkında bilgi toplanmasını emretti.[1]
Muhammed, Bizans ve sonrasına ait dini ve tarihi metinlerde, örneğin Nikitas Honiatis'ın metinlerinde olduğu gibi, "sahte peygamber" olarak nitelendirilir.[26]
13. yüzyılda Avrupalı biyografi yazarları Muhammed'in hayatıyla ilgili çalışmalarını Peter Pascual, Riccoldo da Monte di Croce ve Ramon Llull gibi bilim adamlarının bir dizi eseriyle tamamladılar.[1] Muhammed bir Sahte Mesih olarak tasvir edilirken, İslam'ın bir Hristiyan sapkınlığı olduğu eserlede yer edindi.[1] Muhammed'in okuma yazma bilmemesi, zengin bir dul kadınla evlenmesi, daha sonraki yaşamında birden fazla karısı olması, birçok savaşa katılmış olması ve Hristiyanlıktaki doğaüstü ölüm inancının aksine sıradan bir insan gibi ölmesi İsa'nın dünyevi yaşamıyla ilgili iddiaların tümü Muhammed'i itibarsızlaştırmak için kullanılan argümanlardı.[1]
Orta Çağ bilginleri ve din adamları, İslam'ın, Şeytan'dan ilham alan Muhammed'in eseri olduğuna inanıyorlardı. Kenneth Setton, Muhammed'e sık sık iftira atıldığını ve vaizler tarafından gerçekmiş gibi öğretilen efsanelere konu edildiğini yazdı.[27] Örneğin Muhammed'in Mesih karşıtı olduğunu göstermek için Muhammed'in 632 yılında değil de 666 yılında (canavarın sayısı) öldüğü ileri sürülmüştür. Bu sayı aynı zamanda Müslümanların, Hristiyanların topraklarında hakimiyet kuracağı dönemi de temsil ediyordu.[24] Hristiyanlar İslam'a yönelik küçümseyici bir söz geliştirdiler; İslam peygamberinin ismini Muhammed'den "şeytanın vücut bulmuş hali" anlamına gelen Mahound'a çevirdiler.[28] Diğer din büyükleri de dindar Hristiyanlara Muhammed'in sonunun kötü olduğunu doğrulayıcı ifadeler söylüyordu.[27] Bir anlatıma göre Muhammed sarhoş kaldıktan sonra bir domuz sürüsü tarafından yemiş ve bu durum da Müslümanların alkol ve domuz eti tüketimini yasaklamasının nedeni olarak atfedilmiştir.[27] Alkol yasağıyla ilgili başka bir anlatımda, Muhammed İncil'i bir Yahudi ve sapkın bir Ariusçu keşişten öğrenir. Muhammed ve keşiş sarhoş olup uykuya dalarlar. O sırada yanlarında olan Yahudi, keşişi Muhammed'in kılıcıyla öldürür. Daha sonra suçu sarhoş olduğu için öfkelenip keşişe saldırdığını iddia ettiği Muhammed'e atar.[29]
Leggenda di Maometto böyle bir hikâyenin başka bir örneğini içerir. Bu eserde, Muhammed'e çocukluğunda, Arap Yarımadası'na kaçarak Kilise tarafından hapsedilen sapkın bir Hristiyan tarafından kara büyü öğretilmiştir; yetişkin olunca, İslam'ı yaratmak için İncil'deki bazı metinleri seçerek ve saptırarak sahte bir din kurdu. Aynı zamanda Muhammed'in, Yahudilerin (Cumartesi) ve Hristiyanların (Pazar) özel gününe karşılık Cuma ("dies Veneris" yani Venüs'ün günü) gününü seçmesini, Müslümanların çokeşli ahlaksızlığına atfediyordu.[27] Muhammed'in kafir, sahte peygamber, dönek kardinal veya şiddet içeren bir dinin kurucusu olarak son derece olumsuz tasvirleri, aynı zamanda chansons de geste, William Langland'ın Piers Ploughman'ı ve John Lydgate'nin The Fall of the Princess'i gibi Avrupa edebiyatının diğer birçok eserinde de yer edindi.[1]
On üçüncü yüzyılda zamanının en çok satan kitaplarından biri olan ve menkıbelerden oluşan bir koleksiyon içeren Golden Legend, Muhammed'i "sahte bir peygamber ve büyücü" olarak tanımlar, ayrıca onun erken yaşamını ve evliliği boyunca Hatice ile beraber bir tacir olarak yaptığı seyahatleri de ayrıntılarıyla anlatır. Kitapta "(Muhammed'in) görülerinin", sara nöbetleri ve Sergius adındaki dönek Nesturi keşişin müdahaleleri sonucu geldiği anlatılır.[30]
Orta Çağ Avrupa edebiyatı, paynim düşmanı gibi lakaplarla Müslümanlardan sıklıkla "kafir" veya "pagan" olarak söz ederdi. Aynı şekilde, Penyafortlu Raymond'un Summa de Poenitentia eserindeki "Sarazen" tanımı sadece Müslümanları tanımlıyor.
Roland Destanı'nı gibi eserler, Muhammed'e (eserde 'Mahom' ve 'Mahumet' olarak yer edinir) bir tanrı olarak tapan Müslümanlara yer verir. Müslümanları, Abaddon'dan Lucifer'e kadar "idol" formundaki çeşitli tanrılara tapınırken tasvir eder ve bu idollerin baş tanrısı olarak da "Termagant" adında bir tanrı atfedilir.[24][31]
Muhammed'in pikaresk roman biçiminde tasvirleri 13. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başladı; örneğin Alexandre du Pont'un Roman de Mahom eseri ve X. Alfonso ve oğlunun saray doktoruna ait olan Miraç'ın bir tercümesi, Escala de Mahoma ("Muhammed'in Merdiveni") eseri.[1]
Fransız Arthur dönemi Orta Çağ romanlarında, eski Briton paganların ve Muhammed'in doğumundan çok önce yaşamış olan Evelake adında bir kralın din değiştirmesinden önceki "Sarras" sakinlerinin, Müslümanlarla aynı tanrılara (Termagant) taptıkları anlatılır. Bretonyalı Lancelot-Grail'in ilk kitabı olan 13. yüzyıldan kalma Estoire del Saint Grail'de daha olumlu bir yorum ortaya çıkar. Yazar, Kutsal Kâse'nin koruyucusu Aramatyalı Yusuf'un seyahatlerini anlatırken, Tanrı'nın bölgeye Hristiyanlığı getirmek için gönderdiği gerçek bir peygamber olarak gösterilen Muhammed'in gelişine kadar Ortadoğu'nun pagan olduğunu söyler. Ancak bu görev, Muhammed'in gururunu Tanrı'nın isteklerini tercih etmesi ve böylece takipçilerini aldatması nedeniyle başarısız oldu. Yine de Muhammed'in dininin putperestlikten çok üstün olduğundan bahsedilmektedir.[32]
Dante Alighieri'nin eseri olan İlahi Komedya'nın ilk bölümü Inferno'da Muhammed, sahtekarlık yapanlar için tasarlanmış cehennemin sekizinci dairesi olan Malebolge'deki dokuzuncu bolgiaya (hendek) yerleştirilir. Dante'ye göre, özellikle nifak ve ayrılık tohumları ekenler buraya yerleştirilmiştir. Muhammed burada ikiye bölünmüş, bağırsakları dışarı sarkmış bir şekilde sapkın bir statüye sahip olarak tasvir ediliyor (28. Kanto):[33]
“ | Daha önce dibi delik, tahtası eksik hiçbir fıçı,
benim gördüğüm, tepesinden tırnağına bağrı deşik biri gibi (Muhammed) parçalanmış olamazdı. Bacakları arasından sarkıyordu bağırsakları; bok yapan murdar keseyle (mide) birlikte iç organları ortadaydı. Onu görmek için olanca dikkatimi verince, bana baktı, göğsünü açtı elleriyle, “Bak nasıl paralıyorum kendimi, Bak Muhammed de nasıl sakat edildi! Önümde ağlayarak giden de Ali, çenesinden tepesine kadar yüzü kesili." |
„ |
Bu sahne, İlahi Komedya'nın illüstrasyonlarında sıklıkla gösterilmektedir: Muhammed, Bologna'daki San Petronio Bazilikası'nda, Salvador Dalí, Auguste Rodin, William Blake ve Gustave Doré'nin sanat eserlerinin yanı sıra[34] Giovanni da Modena'nın 15. yüzyıldan kalma bir Son Yargı freskinde ve Dante'den esinlenen bir çizimde temsil edilmektedir.[35]
Dante, Muhammed tasvirinde Orta Çağ Hristiyan görüşlerinden ve Muhammed hakkındaki yanlış kanılardan ilham alır. Tarihçi Karla Mallette'nin belirttiği gibi, "Orta Çağ Hristiyanları Muhammed'i açıkça teatral (dramatik) bir karakter olarak görüyorlardı."[36] Muhammed'e karşı ileri sürülen yaygın iddialardan biri, onun hırsını ve şehvetini tatmin etmek için yanlış olduğunu bildiği dini öğretileri yayan bir sahtekar olduğuydu.[37]
Kültür eleştirmeni ve yazar Edward Said, Oryantalizm'de Dante'nin Muhammed tasviriyle ilgili şunları yazdı:
“ | Doğu hakkındaki empirik veriler […] çok az öneme sahiptir [yani Dante'nin eserinde]; önemli ve belirleyici olan şey hiçbir şekilde profesyonel bilim adamlarının elinde değildir; bundan daha ziyade Batı'da Doğu hakkında düşünen herkesin ortak mülkiyetidir […]. […] Dante'nin Infernoda yapmaya çalıştığı şey, […] Doğu'yu yabancı olarak karakterize etmek ve onu şematik olarak seyircisi, yöneticisi ve izleyicisi olan bir tiyatro sahnesine dahil etmektir. Aktörler […] yalnızca Avrupa içindir. Batılılarla Doğulular arasındaki yalpalamanın nedeni budur; Muhammed her zaman sahtekardır (çünkü İsa'ya benziyormuş gibi davranır) ve her zaman Doğuludur (çünkü bazı açılardan İsa'ya "benzer" olmasına rağmen sonuçta ona benzemez).[38] | „ |
Dante'nin Muhammed'i Inferno 28'deki temsili genellikle Dante'nin Müslümanlara yönelik küçümsemesini açığa vurduğu şeklinde yorumlanır. Ancak Dante'nin İslam'la ilişkisi burada bahsedildiğinden daha karmaşık. Dante, sekizinci ve dokuzuncu Haçlı Seferleri sırasında yaşamıştı ve Müslüman Hafsîler'e, yani bir Orta Çağ eyaleti olan İfrikiye'yi (Afrika'nın kuzeyinde bir bölge) yöneten Sünni Müslümanlara karşı savaşın doğru olduğu fikri etrafında büyümüştü. Etrafının İslam karşıtı söylemlerle kuşatılmış olması ve Müslümanları genel düşman olarak görmesi şaşırtıcı değil. Örneğin, O, Paradiso'nun Mars cennetindeki büyük-büyük-büyükbabası Cacciaguida'yı yazarken haçlılara olan hayranlığını gösteriyor. Ancak bu anlatı, Dante'nin Inferno 4'te bazı Müslümanlara, özellikle de İbn Rüşd, İbn Sina ve Selahaddin'e olan entelektüel hayranlığı nedeniyle karmaşık hale geliyor.[39]
Sir John Mandeville'nin Seyahatleri'ndeki İslam tasviri de pek çok yanlış ve efsanevi özelliğe sahip olmasına rağmen öncekilere nispeten daha olumludur. Kitapta Müslümanların zaten birçok yönden inançları birbirine çok benzediğinden kolaylıkla Hristiyanlığa geçtikleri ve yalnızca Hristiyan vahyinin kıyamete kadar süreceği anlatılır. O dönemdeki Müslümanların ahlakı, Hristiyan toplumu için bir üstünlük olarak gösteriliyor.[40]
Tapınak Şövalyeleri sapkınlık nedeniyle yargılanırken, sık sık onların iblis Baphomet'e tapınmalarına atıfta bulunuluyordu. Bu durum, Muhammed'in isminin zamanın Hristiyan yazarları tarafından sıklıkla "Mahomet" olarak kullanılması nedeniyle dikkate değerdi.[41] Tüm bu görüşler, Orta Çağ Avrupası'nın, İslam'ın hızlı başarısının ardından "büyük düşman" kavramını inşa ettiği bir Müslüman-Hristiyan çatışması olarak görülen "zamanın mizacında" belirlenmişti.[37]
“ | Criticism by Christians [...] was voiced soon after the advent of Islam starting with St. John of Damascus in the late seventh century, who wrote of "the false prophet", Muhammad. Rivalry, and often enmity, continued between the European Christian world and the Islamic world [...]. For Christian theologians, the "Other" was the infidel, the Muslim. [...] Theological disputes in Baghdad and Damascus, in the eighth to the tenth century, and in Andalusia up to the fourteenth century led Christian Orthodox and Byzantine theologians and rulers to continue seeing Islam as a threat. In the twelfth century, Peter the Venerable [...] who had the Koran translated into Latin, regarded Islam as a Christian heresy and Muhammad as a sexually self-indulgent and a murderer. [...] However, he called for the conversion, not the extermination, of Muslims. A century later, St. Thomas Aquinas in Summa contra Gentiles accused Muhammad of seducing people by promises of carnal pleasure, uttering truths mingled with many fables and announcing utterly false decisions that had no divine inspiration. Those who followed Muhammad were regarded by Aquinas as brutal, ignorant "beast-like men" and desert wanderers. Through them Muhammad, who asserted he was "sent in the power of arms", forced others to become followers by violence and armed power. | ” |
— Michael Curtis, Orientalism and Islam: European Thinkers on Oriental Despotism in the Middle East and India (2009), p. 31, Cambridge University Press, New York, 978-0521767255. |
Ansiklopedi