Simyanın, hem simya metinlerinde hem de ana akım eğlencede görülen, sanatla uzun süredir devam eden bir ilişkisi vardır. Edebi simya, Shakespeare'den modern fantezi yazarlarına kadar İngiliz edebiyat tarihi boyunca görülmektedir. Burada karakterler veya olay örgüsü, simyasal bir magnum opus'u takip eder. On dördüncü yüzyılda Chaucer, Terry Pratchett'inkiler gibi son zamanlardaki fantezi eserlerinde hala görülebilen bir simya hiciv akımı başlattı.
Görsel sanatçıların da simya ile benzer bir ilişkisi vardı. Bazıları simyayı hiciv kaynağı olarak kullanırken, diğerleri ise simyacılarla bizzat çalışmış veya eserlerine simyasal düşünce veya sembolleri entegre etmişlerdir. Aynı zamanda müzik de simyacıların eserlerinde yer aldı ve hala da popüler sanatçıları etkilemeye de devam ediyor. Son yüz yılda, simyacılar fantastik kurgu, film, televizyon, çizgi roman ve video oyunlarında büyülü ve spagirik bir rolde tasvir edilmiştir.
Jan Bäcklund ve Jacob Wamberg, simya sanatını aşağıda verilen dört gruba ayırır:
- Simya kültürü içinde yapılan resimler;
- Simyacıları ve çevrelerini tasvir eden tür resimler;
- Dini, mitolojik veya tür resimler, simya fikirlerini veya motiflerini Panofskyvari bir "gizli simgecilik" olarak benimseyenler; ve
- Simya ile yapısal benzerlikler gösteren ancak ikonografik olarak alıntı yapmayan resimler.[1]
Birinci grupta, simya metinlerinin kendisinde bulunan tezhipler ve simgeler yer alır. İllüstrasyonlar, Kleopatra'nın Chrysopoeia'sı gibi erken dönem eserlerde ortaya çıktı, ancak on üçüncü yüzyılın ortalarına kadar Orta Çağ eserlerinde büyük ölçüde yok denecek kadar azdı. On beşinci yüzyılın başlarında ise, Ripley Parşömeni ve Mutus Liber gibi simya eserlerinde önemli resimsel öğeler ortaya çıkmaya başladı.[2] Bu eğilim, on altıncı yüzyıl amblemlerinde daha da gelişti ve ilerledi. Horapollo'nun çalışmalarından ilham alan bu alegorik sanat formu, simyacılar tarafından benimsendi ve Matthäus Merian, Lucas Jennis, Johann Theodor de Bry, Aegidius Sadeler ve diğerlerinin gravürlerinde kullanıldı.[3]
Simyacıları, tür çalışmalarında tasvir etme eğilimi Yaşlı Pieter Brueghel (y. 1525-1569)'in çalışmalarıyla başladı ve Jan Steen (1626-1679) ve Genç David Teniers'in (1610-1690) çalışmalarında devam etti.
Simya, boyanın evriminde de rol oynamıştır. Simyacılar ve pigment üretimi, Leyden papirüsü X ve Stockholm papirüsü kadar erken dönemlerden, Robert Boyle'un Origin of Formes and Qualities (1666) eserine kadar kesişmiştir. Cennino Cennini ve Theophilus gibi sanatçıların pigment tarifleri, simyanın hem pratik hem de teorik yönlerinden etkilenmiş ve bazı alegorik ve büyülü unsurlar içermiştir.[4]
Bazı çağdaş sanatçılar simyayı ilham verici bir konu olarak kullanırlar ya da çalışmalarında ve eserlerinde simya sembolleri kullanırlar. Simya, mevcut görsel sanatlar için marjinal olsa da, simyasal düşünce hala merkezi bir konum tutmaktadır. Brett Whiteley, Krzysztof Gliszczynski ve Thérèse Oulton gibi daha az bilinen bazı sanatçılar eserleri ve çalışmalarında açıkça simya sembolleri kullanırlar. Öte yandan, Jackson Pollock, Marcel Duchamp ve Salvador Dalí gibi ünlü sanatçıların eserlerindeki simyasal etkiler, eserin asıl önemi değil, daha yüzeysel olabilmekte. Bu sanatçıları etkileyen ise, simyanın kendisinden çok simya fikridir.[5] Modern sanatta simyanın diğer örnekleri şunları içerir:
Görsel sanatlarda simya gibi, simya ve edebiyatın kesişimi de dört kategoriye ayrılabilir:
Birinci kategoride simyacıların yazıları yer alır. Panopolis'li Zosimos (MS 300)[7] ile başlayan ve simya tarihi boyunca uzanan simya külliyatında teknikten çok alegorik metinler ortaya çıkar. Bu türün çok daha sonraki bir örneği The Chymical Wedding of Christian Rosenkreutz'da (1616) bulunabilir.
İkinci kategoride ise simya şarlatanlığına yönelik eleştiriler yer alır. On dördüncü yüzyıldan başlayarak, bazı yazarlar simyacıları hicvettiler ve onları hiciv saldırılarının hedefi olarak kullandılar. Bazı erken ve tanınmış örnekler şunlardır:
19. yüzyılda simyayı konu alan birçok eser de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Yirminci ve yirmi birinci yüzyıl örneklerinde ise, simyacılar genelde daha romantik veya mistik bir ışık altında sunulur ve simya, büyü ve büyücülük arasında genellikle çok az ayrım yapılır. Simya, aynı zamanda fantastik kurguda da yaygın bir tema haline gelmişti.
"Edebi simya" terimi, Jennifer R. Walters'ın Diacritics dergisindeki Literary Alchemy adlı makalesinin başlığı olarak kullandığı en az 1971 yılına kadar uzanır. Stanton J. Linden, 1996 tarihli Darke Hierogliphicks; Alchemy in English Literature from Chaucer to the Restoration eserinde, bu terimi hem simyacıları hem de simya sürecini (bunların en eskisi Chaucer'in The Canon's Yeoman's Tale'idir) kapsamlı bir şekilde ele alan hikâyelere ve simya alegorisini veya imgelerini içeren hikâyelere (bunların en kapsamlı ve en iyi bilineni Christian Rosenkreutz'un Kimyasal Düğünü'dür) uygular. JK Rowling'in Harry Potter serisindeki edebi simyayı inceleyen John Granger bunu şöyle açıklıyor:
Eğer Aristoteles'in bir trajedide ne olduğunu hatırlarsanız, izleyici kahramanın acısına ortak olur ve tutkusunu paylaşır. Bu özdeşleşme ve paylaşılan tutku deneyimle aynıdır; izleyici, oyuncularla uyumlu bir şekilde katharsis veya "arınma" yaşar. Shakespeare ve Jonson gibi diğerleri, tiyatronun insan dönüşümündeki yerinin, aynı dönüşümdeki simyanın yeriyle paralel olduğunu anladıkları için simya imgeleri ve temaları kullandılar. Simyasal çalışmanın, tiyatroda hayal gücü deneyiminden daha büyük ve iyi olduğu iddia edildi, ancak bir nesneyle ve dönüşümleriyle uyumlu olarak arınma fikri, her ikisinde de aynıydı.[9]
Erken bir örnekte, Sör Thomas Malory, Le Morte d'Arthur'da Orkney'li Sör Gareth'in kişisel, psikolojik ve estetik gelişiminin altında yatan bir motif olarak simyayı kullanır.[10] Sör Gareth'in arayışı, kara şövalyeyi yenip zırhını giyerek ilk önce nigredo aşamasından geçmesi bakımından simya süreciyle paralellik gösterir. Bundan sonra Gareth, dört elementi temsil eden şövalyeleri yenerek güçlerini ele geçirir. Kırmızı Şövalye ile savaşırken ve onu yenerken (görevinin genel amacı), rubedo aşamasını yaşar ve başarıyla geçer. Gareth, görevinin sonuna doğru metresi Lyoness'den, zırhını rengârenk hale getiren bir yüzük alır. Bu, pankromatik felsefe taşına gönderme yapar ve Gareth çok renkli zırhı içindeyken yenilmez olur.
Fırtına, Prospero'nun arketip Magus olduğu simyasal imgelerle doludur (ölmekte olan Krallar ve oğulları, Mercurius ruhu olarak Ariel vb.) ve William Shakespeare'in tüm çalışmaları arasında simyasal olarak en çok etkilenmiş olandır. Ann-Marie MacDonald'ın yazdığı Goodnight Desdemona (Good Morning Juliet) oyunundaki ana karakter, Shakespeare'in Othello'sunun arkasındaki simyayı belirlemeyi başarır.[11] Edebi simya, Paulo Coelho'nun Simyacı (1988) gibi romanlarında da popüler olmaya devam ediyor.
David Meakin, 1995 tarihli Hermetic Fictions; Alchemy and Irony in the Novel adlı kitabında, simyacılardan veya simyadan bahsetmeseler ya da simya alegorisi veya tasviri içermeseler bile ona kişisel olarak bir şekilde simyayı dolaylı olarak hatırlatan unsurlar içerdikleri sürece, hikâyeleri simya olarak sınıflandırmıştır ve bu da alışılmadık bir durumdur. Örneğin, bir yazarla ilgili herhangi bir kitabı da simya olarak görür, çünkü ona göre "yazmak bir tür simyadır." Kaptan Nemo'nun denizaltısı Nautilus, "hermetik olarak kapalı bir hücre" (tüm denizaltılar hava geçirmezdir, bu nedenle "hermetik olarak kapalıdır") olduğu için "simyasaldır". Hermann Hesse'nin The Glass Bead Game kitabındaki oyun, bilginin mükemmelliği arayışıyla ilgilidir, bu nedenle Meakin onu "entelektüel bir simya" olarak kabul eder. Simya veya simyacılardan bahsetmeyen, simya alegorisi veya tasviri kullanmayan, ancak dolaylı olarak Meakin'e simyayı hatırlatan fikirleri kullanan yazarların listesi arasında Charles Williams,[12] William Godwin, Percy Bysshe Shelley, Émile Zola, Jules Verne, Marcel Proust, Thomas Mann, Hermann Hesse, James Joyce, Gustav Meyrink, Lindsay Clarke, Marguerite Yourcenar, Umberto Eco, Michel Butor, Amanda Quick, Gabriel García Marquez ve Mária Szepes yer alır.[13]
Bazı Rönesans simyacıları fikirlerini müzikle ifade ettiler. Benzer bir eğilim günümüzde bazı müzisyenlerin simyayı kullanarak kendilerini ifade etmeleriyle devam ediyor.
Heinrich Khunrath'ın Amphitheatrum Sapientiae Aeternae'si, "Kutsal müzik üzüntüyü ve kötü ruhları dağıtır" metninin yanında müzik enstrümanlarının resimlerini içerir ve bu da müziğin simya uygulamalarında rol oynamış olabileceğini düşündürür. Simyadaki müziğin en güçlü örneği, Michael Maier'in on yedinci yüzyıl çalışmalarında bulunabilir. Atalanta Fugiens adlı eseri elli füg içeriyordu. Fügler, felsefe taşını, peşindeki ustayı ve önündeki engelleri simgeleyen üç ses halinde düzenlenmiştir.[14] Bunlar ayrıca simyasal tria prima'ya karşılık geldiği şeklinde yorumlanmıştır. "Müzik, imge, şiir ve düzyazıyı tek parça halinde bir araya getiren ilk simyasal Gesamtkunstwerk'tir. Kitabın ön yüzünde de vurgulandığı gibi, tüm duyular bu risaleyle temas halindedir: partim oculis et inteflectui... partim auribus et recreationi... videnda, legenda, meditanda, intelligenda, dijudicanda, canenda et audienda. Bu açıdan Atalanta oldukça düşünsel bir egzersiz gerektiren bir kitap".[15] Maier'in Cantilenae Intelectuales de Phoenice Redivivo adlı eserinin metni benzer şekilde üç müzikal seste düzenlenmiştir. Maier şöyle yazar:
Bu Evrende, göksel veya yeryüzü formları dahil, tüm şeyler SAYI, AĞIRLIK & ÖLÇÜ ile yaratıldığından, aralarında parçaların, güçlerin, niteliklerin, miktarların ve etkilerin harika bir orantısı vardır, böylece bir arada olağanüstü uyumlu bir Müzik gibi görünürler ve aralarında benzer bir müzikal uyum, insan zihninde yer alan Akıl gibi, manevi varlıklar arasında da vardır. [...] Hermetik Filozofların gizli konusu için de aynı şey geçerlidir: çeşitli ve orantılı ağırlıkları nedeniyle keyifli bir uyum sağlayan bas, tenor ve soprano şeklinde doğal olarak üç düzenli bölüme ayrılmış bir tür felsefi mikro-dünya, Pythagoras tarafından demircide duyulan çekiçlerin, ağırlıkları nedeniyle keyifli bir uyum sağlaması gibi.[16]
Simya müzisyenleri etkilemeye devam ediyor. Son zamanlarda, simya motifleri etrafında konsept albümler yapıldı. Simya, şarkı veya albüm yapısına, kapak resmine ve şarkı sözlerine dahil edilebilir. Bazı örnekler şunları içerir:
Edebi simya, film ve televizyona da genişletilmiştir. Simya arayışı, The Holy Mountain (1973)[17] ve Milton's Secret (2016) gibi filmlerde izleyiciler tarafından açıkça görülebilir. Kayboluş (1988) daha az belirgin bir örnektir. The Golden Egg'den uyarlanan bu film, Mutus Liber'in ortaya çıkışı gibi doğrudan simyasal araçlar içeriyor. Daha da önemlisi, kötü adam simyasal büyük eserin çarpık bir yorumunu tamamlarken olay örgüsü simyasal olarak görülebilir. The Vanishing'in (1993) Amerikan versiyonunda, simyasal unsurlar çıkarılmıştır.[18]
Simyasal etki, mitlerin ve efsanelerin film uyarlamalarında da görülebilir. Jason ve Altın Post'un simyasal bir yorumuna dair kanıtlar, Antakyalı John'un (yedinci yüzyıl) yazılarında bulunabilir.[19] Bu (ve diğer) mitlerle olan simyasal bağlar Rönesans simyacılarına kadar devam etti ve özellikle Solomon Trismosin'e atfedilen on beşinci yüzyıl simya kitabı Aureum vellus'ta (Altın Post) bu belirgindir. Jason and the Argonauts (1963 filmi) gibi bu hikâyelerin daha yeni enkarnasyonları, filmde simya alegorisini ileriye taşıma kapasitesine sahiptir. Harry Potter film serisi gibi filmler, daha yeni kurgu için aynı işlevi görür.
Yirminci yüzyılın diğer eğlence ve sanat biçimleri gibi, simya içeren filmler ve şovlar da genelde sihir ve fantezi unsurlarını içerir. Bazen bu durum, Parash Pathar (1958) ve Hudson Hawk (1991) filmlerinde olduğu gibi büyülü gerçekçiliğe kadar uzanır. Aynı tür tasvir 9 (2009) gibi bilimsel fantezi filmlerinde veya The Dark Crystal (1982) gibi fantastik filmlerde de bulunabilir. 2014'ün fantastik korku filmi As Above, So Below da bu kavramlara yer vermiştir.
Simya ve simya kavramları, yirminci yüzyıl fantezi kurgusuyla tutarlı bir şekilde çizgi romanlarda, aynı zamanda Japon manga ve animelerinde de ortaya çıkıyor. Simyayı yoğun bir şekilde kullanan birkaç örnek şunlardır:
Simya, çok sayıda fantezi türündeki oyunun da bir öğesidir. Bu oyunlarda, karakterler simyacı olarak tasvir edilebilir veya oynanabilir. Dönüşüm, spagirik iksir yapımı, homunculi ve simyasal olarak yaratılmış öğeler oyuna dahil edilebilir. Simya kavramlarını içeren oyunlar şunları içerir: